Kılıç, Yumruk ve Aksiyon: Hong Kong’da Sinema

 

Kolsuz kahramanlar, ölüm öpücüğü verenler, tek parmağıyla yeri göğü inletenler… Hong Kong’da sinema namına bunların hepsi ve daha fazlası var. Bir dönem bütün dünyaya film ihraç eden bu  paylaşılamayan toprak parçasından beyaz perdeye neler yansıtılıyor?

İlk Dönem: Çinli Yönetmenler Hong Kong’u Mesken Tutuyor

Sinema sanatı belki de güncel politikaya en bağlı sanatların başında geliyor. Devletlerin sinemayla kurdukları ilişki bu sanatın gelişmesiyle ilgili hayati bir öneme sahip. Çin İmparatorluğu’nun yanı başında bulunan bu adada da sinemanın izlediği seyir, politik kararların ışığında gelişme göstermişti. 20.yy’ın başında Çin’deki milliyetçi iktidar, sinemacılara baskı yapıyordu. Şanghay’daki kimi yapımcılar da Hong Kong’a göç ederek bu durumdan kurtulmaya çalıştılar. Çin sinemasının en önemli yapımcılarından biri olan Shaw  Kardeşler yapım şirketi bu dönemde  Hong Kong’da film çekmeye başladı. 1936 yılında ise önemli bir gelişme yaşandı; Çin hükümeti Kanton dilinde film çekilmesini yasakladı. Bunun üzerine Kantonlu yönetmenler Kantonca konuşulan Hong Kong’a akın ettiler. 1949 yılındaki Çin devriminden sonra yeni yönetimle ters düşen sinemacıların büyük kısmı da yeni vatan olarak Hong Kong’u seçtiler. Cai Chusheng, King Hu ve Zhu Shilin bu isimlerden en bilinenleri.

Yetmişlere kadar ise birçok farklı filmin yapıldığı Hong Kong’da genellikle müzikaller, komediler, melodramlar bu şehrin sinemasında kendine yer buluyordu.  Ancak dönemin yönetmenleri giderek dövüş filmlerine yönelmeye başlayacaktı.

Hong Kong sinemasının ilk önemli yönetmenlerinden biri Zhu Shilin’dir. En önemli filmi Qinggong Mishi’yi (Qing Sarayının Gizli Öyküsü,) 1948 yılında çekti.

Pekin’de güzel sanatlar öğrenimi gördükten sonra Hong Kong’a yerleşen King Hu da Hong Kong’un en önemli yönetmenlerinden biri oldu. 1965’te çektiği Da Zuixia (Benimle İçmeye Gel) dövüş filmlerine yeni  açılımlar getirdi. Daha sonra farklı Uzakdoğu ülkelerinde oldukça ses getiren filmleri yönetti.

Çin’den ayrılarak Hong Kong’a gelen başka bir yönetmen de Chang Cheh oldu. Dubi Daa (Tek Kollu Kahraman, 1967) filmiyle dövüş filmlerinde yeni bir dönemin başlayacağını müjdeledi. Daha sonra; lin Yanzi (Altın Kırlangıç, 1968), Baoehou (İntikam, 1970), Xin Dubi Daa (intikamın Sol Eli, 1971), Ci Ma (Kan Kardeşleri, 1973) filmlerini yönetti.

70 Sonrası Hong Kong Sineması:

Kısa, Zayıf ve Yenilmez: Bruce Lee Efsanesi Başlıyor

1970 sonrasında Hong Kong sineması önemli ekonomik başarılar kazanmaya başladı. Çin’de devlet baskısının sinema endüstrisine zarar vermesi ve dövüş filmlerini yasaklanması bütün dövüş filmlerinin Hong Kong’da yapılması sonucunu doğurdu. Hong Kong filmleri; Tayvan, Singapur, Endonezya, Tayland ve ABD’ye pazarlanır hale geldi. Hong Kong sineması dövüş filmleriyle anılır oldu. Pazarlama gücünün artmasıyla beraber de oldukça güçlü bir ekonomik yapı oluştu.

bruce-lee-2Bu dönemde bir dünya yıldızı doğurdu Hong Kong.  Zayıf, çelimsiz, kısa boylu, yakışıklı olmayan bir dünya yıldızıydı bu. Etkisi hiç silinmeyecek bir isim Hong Kong stüdyolarından dünyanın bütün sinema salonlarına yayıldı. Bu kişi Bruce Lee idi. Bruce Lee oynadığı filmler sayesinde dövüş sanatlarına dünyanın her yerinde ilgi duyulmasını sağladı. Bruce Lee, başrol oynadığı dört filmle dünyanın her yerinde tanınan bir isim oldu.

The Big Boss (Büyük Patron, 1971), Fist of Fury,  (En Büyük Benim,1972) The Way of The Dragon  (Ejderin Öfkesi, 1972)  ve Emer The Dragon Ejderin (Üç Fedaisi,I 973) filmlerini çekti.  Son filmi The Game of Death (Ölüm Oyunu, 1973) çekim çalışmaları sırasında beyin kanamasından öldüğünde 32 yaşındaydı.  Sadece Uzakdoğu’da değil, dünyanın birçok ülkesinde özellikle işçi mahallelerinde, yoksulların yaşadığı kenar semtlerde büyük ilgi gördü ve kahraman olarak görüldü.

Kral Öldü Yaşasın Yeni Kral: Jackie Chan Dönemi

Bruce Lee’nin ölümüyle Hong Kong sineması yeni bir kahraman arayışına girmişti. Bu arayış içinde yeni kahraman olarak Jackie Chan piyasaya sunuldu. Bruce Lee’nin yaptığı etkiyi yapmasa da zamanla akrobasiyle dövüş sanatlarını birleştiren Jackie Chan,  dublör kullanmaması ve mizahi yanlarıyla kendi seyirci kitlesini yaratmayı başardı.

Jackie Chan’in en önemli filmler; Long Xiao Ye (Ejderha Efendi, 1982), A Gai Waak (A Tasarımı, 1984), Qiji (Kara Ejder, 1989), Feiying Gaiwak (Tanrı Aşkına, 1990), Ngo Si Sui (Ben Kimim, 1998) olarak sayılabilir. Doksanlardan sonra Hollywood’daki yapımcılarla çalışma fırsatı bulan aktör daha büyük paralarla uluslararası projelere imza atmayı başardı. Daha sonra birkaç kez Hong Kong’a gelip burada da film çekmeyi sürdürdü.

Kılıcı Tabancaya Dönüştüren Adam: John Woo

chow-yun-fat-bannister

Jackie Chan’in dışında Hong Kong sinemasının seksenlerini etkilemiş bir başka isim de John Woo’ydu. Aksiyon filmlerinin usta yönetmeni Hollywood’a transfer olmadan önce Hong Kong’da yaptığı,  A Better Tomorrow, (1986)  The Killer, (1989) Hard Boiled, (1992),  isimli filmleri aksiyon sinemasının etkileyici örneklerini oluşturuyordu. John Woo’nun en önemli özelliği Hong Kong filmlerine silahlı çatışma sahnelerini yerleştirmiş olmasıdır. Ondan önce klasik dövüş sahneleri ve kılıç dövüşleriyle tanınan Hong Kong sineması artık banka soygunları, polis kovalamacaları gibi daha fazla talep gören aksiyon sahneleriyle de adından söz eden bir sinemaya dönüşmüştü. Bu denli yaratıcı ve ses getiren bir yönetmenin Hollywood tarafından keşfedilmemesi düşünülemezdi. John Woo doksanların ortasında Amerikalı yapımcılarla çalışmaya başladı. Doksanların en iyi aksiyon filmlerinden biri olan 1997 yılında çektiği Face/Off filmiyle başarısını perçinledi. Film bütün dünya sinemalarında önemli bir hasılat yaptı. Ne var ki John Woo ilerleyen yıllarda aynı istikrarı gösteremedi. 2008’de çektiği Chi bi (Kızıl Uçurum) eski günlerini hatırlatmıştı. Çin imparatorluğu dönemini anlattığı yapımda Uzakdoğulu oyuncularla yeniden çalışmıştı.

Hong Kong Yeni Dalgası

Tsui-Hark1970’lerin sonlarına doğru yeni bir yönetmen kuşağının oluşmaya başladığını söyleyebiliriz. Sinema eğitimini Avrupa ve ABD’de almış olan bu genç yönetmenler, yalnızca tüketime yönelik sinema anlayışına karşı çıkarak yeni anlatım biçimleri, yeni içerikler denemeye çalıştılar. Yeni Dalga olarak adlandırılan bu akımın yönetmenleri olarak;

Ann Hui, Alien l’ong, Kirk Wong, Tsui Hark, Ching Siu Tung isimlerini sayabiliriz. Tsui Hark’ın estetik epik savaş filmleri ve kılıç filmleri kendi türünün en nadide örnekleri olarak gösterilir. Usta yönetmenin 1991’de çektiği Once Upon a Time in China filminin başrolünde Jet Li’yi oynatması  Hong Kong sinemasından bir usta oyuncunun daha dünya sinemasında kendine yer açmasını sağlamıştı. Jet Li, Tsui Hark’ın en büyük keşfidir. İkili başka film projelerinde de beraber çalışarak başarılarını perçinlediler.

Aşkın Estetik Hali: Wong Kar-Wai

1980’lerin sonuna doğru Hong Kong sineması ikinci bir “yeni dalga” kuşağı oluştu. Çoğu bir önceki kuşağın yanında yetişen bu yönetmenler kimlik sorununa eğilen filmleriyle dikkat çektiler. Lawrence Ah Man, Tony Au, Clara Law, Wong Kar-wai gibi yönetmenlere yer veren bu yeni kuşağın en önemli temsilcisi olarak Wong Kar-wai’ye ayrı bir parantez açmalıyız. Batılıların doksanlarda Uzakdoğu sinemasına ilgi duymasının en önemli sebeplerinden biri olan yönetmen 1958 yılında Şangay’da doğmuş, çocuk yaşta ailesiyle Hong Kong’a gelmişti.  Sanat okuluna devam etti. Farklı işlerde çalışmaya başladı. Televizyon ve yapım şirketleri için senaryolar yazdı. 1981 yılında televizyon için yazdığı Don’t Look Now dizisi büyük izleyici sayılarına ulaştı.

Wong Kar-Wai

1988 yılında ilk filmi olan As Tears Go By’ıçekti. Film Hong Kong’da çekilen en iyi mafya filmlerinden biri olarak anılır.  İkinci filmi 1990 yapımı Days of Being Wild ile dikkat çekti. 1994 yapımı üçüncü filmi Ashes of Time ise etkileyici bir dövüş filmiydi. Asya’nın felsefi alt yapısından beslendiği filmiyle tanınmışlığını oldukça arttırdı. 1997 yılında ise büyük tartışmalar yaratan Happy Together filmini çekti.  Yönetmen bu filmini Arjantin’de çekmişti.  Happy Together’la Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü aldı.

Uzakdoğu sinemasına yeni renkler ve yeni temalar katan yönetmen artık Batılılar tarafından ilgiyle takip ediliyordu. Büyük dağıtım ağlarıyla filmlerini pazarlayamayan yönetmen, özellikle Amerika’nın video pazarından elden ele dolaşan filmleriyle bilinir olmuştu. 2000’de çektiği In the Mood for Love, filminde etkileyici ve farklı bir aşkı gözler önüne serdi. Film birçok ülkede ilgi odağı oldu.2004 yapımı gizemli filmi 2046 ile de ustalığını gösterdi.

kar wai-In the Mood for Love

Farklı göndermeler içeren müzik kullanımıyla da tanınan yönetmen, 2006’da Cannes Film Festivali’nde jüri başkanıydı. Bu koltuğa oturan ilk Çinli olan Wong Kar Wai, özgün filmleriyle birçok yönetmenden ayrılıyor. Bu yılın Hong Kong Oscar adayı The Grandmaster filmi yönetmenin ender dövüş filmlerinden biri.  Estetik dövüş sahneleriyle türünün birçok örneğinden ayrılan film, Japon İşgali altındaki Çin’den bir tablo sunuyor. Yönetmen son dönemin Hong Kong sinemasında kendine yer açabilmiş ender yönetmenlerden biri kabul ediliyor.

Son Dönemde Hong Kong Sineması

Son dönemin aksiyon filmlerinde ise yönetmen koltuğunda Johnnie To ismi karşımıza çıkar. 2005 yapımı Elektion, 1999 yapımı Running Out of Time,2001 yapımı Running Out of Time 2 Vengeance ve son  2012 yapımı Drug War’da polisiye, aksiyon, mafya yapımlarının aranan yönetmeni olduğunu kanıtlamıştı.

Hong Kong sinemasında farklı konularda da başarılı yapımlara imza atılıyor. Alex Law,’ın 2010 yapımı Gökkuşağından Yankılar  (Sui Yuet San Tau) 1960’ların Hong Kong’unda geçen ve yönetmenin çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı film, bir işçi ailesinin öyküsünü anlatır. Film, atletik ve okulunda popüler olan, ailenin en büyük oğlunun lösemiye yakalanmasıyla gelişen olayları konu alırken Hong Kong’un sosyo-ekonomik değişimini sınıf ayrımından tayfunlara, yolsuzluktan çaresiz hastalıklara dek farklı öğelerle aktarır. Etkileyici sanat yönetimi, set ve kostüm tasarımı, fakir ama mutlu ve gururlu karakterleri, nostaljik atmosferiyle izleyicinin içini ısıtan bu melodram, 2010 Berlin Film Festivali’nin Generation kategorisinde Kristal Ayı aldı ve  2010 Hong Kong Film Ödülleri’ne damgasını vurdu.   Clement Sze-Kit Chen ve Chi-kin Kwok’un birlikte yönettikleri 2010 yapımı Efeler (Da Lui Toi) 2011 Hong Kong Film Ödülleri’nde “En İyi Film”, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ve “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödüllerini kazandı.  Efeler, enerjisi yüksek bir komedi. Tapu işleri için uzak bir köye giden emlakçı Cheung, Mang’in işlettiği, eskiden Law’ın  Kung-Fu okulu olan çay evine gelir. Law, çay evinin üst katında, otuz yıldır komada yatmaktadır. Mekânın sahibi Pong’un çay evini müteahhide vermeye çalışmasıyla Law komadan uyanır. Ancak ne hafızası ne de aklı yerindedir; işler iyice karışacaktır. Efeler, karate filmlerine Tarantino usulü bir saygı duruşu niteliğinde.

Freddie Wong’un  2010’da çektiği Akşamcı (Jiu Tu) Sinema tarzıyla Avrupa arthouse filmlerine yakın duran Akşamcı, Liu Yichang’ın Çin edebiyatında önemli bir yer tutan, 1963 tarihli aynı adlı romanından yapılan bir uyarlama. Uzun süre filme aktarılamayacağı iddia edilen roman, Wong Kar-Wai’nin 2046 filminin de esin kaynağı. Film, geçmişindeki acımasız savaş yıllarının hatıralarıyla baş etmek için kendini alkole veren yazar Lau’nun hikâyesini anlatıyor. Entelektüel bir yazar olmasına karşın para kazanmak için erotik hikâyeler yazmak zorunda kalan Lau’nun etrafındaki kadınlarla yaşadığı ilişkilere film boyunca odaklanılıyor. 1960’ların renkli Hong Kong’unda geçen filmin yönetmeni Wong, Hong Kong Film Ödülleri’nde “En İyi Yönetmen” ödülüne aday gösterildi.

Dövüş filmleriyle adından söz ettiren, ilerleyen yıllar içinde Bruce Lee, Jackie Chan, John Woo, , Tsui Hark , Jet Lii, Wong Kar-Wai gibi başarılı isimleri yetiştiren bu özerk bölge takip edilmeyi hak ediyor.

Rıza Oylum

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri, İran Sineması ve Film Gibi Geçti-Ediz Hun kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihazırda Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, Gazete Duvar’da köşe yazarı ve Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmeni olan Oylum; Türkiye PEN Yazarlar Derneği, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) ve FEDERO (Avrupa ve Akdeniz Film Eleştirmenleri Federasyonu) Üyesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uzakdoğu Sineması

Park Chan-Wook’un ‘Ayrılma Kararı’: Suçlunun Cazibesi

“Ayrılma Kararı”, hıza alışmış izleyici için süresi ve hikâyenin çok boyutlu yapısı kolay hazmedilmeyen bir derinlik sunmakla birlikte, sabırlı ve keşfetmeyi seven bir izleyici için oldukça keyifli bir sinema deneyimi vaat ediyor. Güney Kore sinemasının en meşhur yönetmenlerinden biri olan Park Chan-wook’un 2022 yapımı son filmi “Ayrılma Kararı”, 9 Aralık itibariyle MUBI platformunda gösterilmeye başladı. […]

Devamını Oku
Uzakdoğu Sineması

Japon İşgali, İç Savaş, Sıkıyönetim: Güney Kore’den Geçmişle Hesaplaşma Filmleri

Güney Kore sinemasının öne çıkan, gişe başarısı yakalayan ve uluslararası arenada ses getiren filmlerini incelediğimizde; toplumun tarih boyunca yaşadığı şiddet sarmalının ülkenin sinemasının karakteristik özelliği haline geldiğini söyleyebiliriz.  2000 sonrası çok sayıda ülke sineması adeta zaman ayarlı bir bomba gibi Hollywood tahakkümüne karşı bir bir patlamaya başladı. Latin Amerika ülke sinemaları, İran sineması, Güney Kore […]

Devamını Oku
Uzakdoğu Sineması

Güney Kore Sinemasında Kapitalizmin Tahribatı

Güney Kore’de kapitalizmin, despotik sanayileşmenin tahrip ettiği bireyin sinemada karşılık bulduğunu görüyoruz. Makineleşmeye varan çalışma koşulları, iletişimsizlik, modern şehir hayatının getirdiği yalnızlık, Güney Kore sinemasında sebep ve sonuçlarıyla karşımıza çıkıyor.  Daha önceki yazımda Güney Kore sinemasındaki geçmişle hesaplaşma filmlerini yazmıştım. Önemli politik dönüşümler yaşayan ülkenin, son yıllarda bu dönüşümlerle büyük bir hesaplaşmaya girdiğinden bahsetmiştim. Bu hafta […]

Devamını Oku