İstanbul Film Festivali’nde bu yıl, 186 uzun metraj ve 17 kısa film sinema severleri bekliyor. Festival kapsamında, 61 ülkeden 207 yönetmenin toplam 203 filmi gösterilecek. Festivaldeki Uzakdoğu filmlerini merak edenler için Çin’den Japonya’ya; Kampoçya’dan Kore’ye festivalde gösterilecek Uzakdoğu sineması örneklerini derledik.
Japonya
Ghost in The Shell
Yönetmen: Mamoru Oshii
1997 Fantasporto Mansiyon Ödülü sahibi bu animede , 2029 yılında geçen polisiye bir hikâye anlatılıyor. Bu çağda tüm dünya bir ağ aracılığıyla birbirine bağlanmıştır. Puppet Master adı verilen bir hacker, başkalarının zihinlerine girerek onları manipüle edebilmektedir. Bu usta hacker’ı yakalama görevi, bir siborg olan Baş Komiser Motoko Kusunagi ve ona bağlı 9. Birlik’e düşer. Bu görev sayesinde Kusunagi kendi varoluşunu da sorgulamaya başlar. Matrix serisi başta olmak üzere pek çok modern bilimkurguyu etkileyen ve Türkiye’de hiç sinemada gösterilmeyen orijinal Ghost in the Shelli, gerçek oyuncularla gerçekleştirilen yeniden çevriminin vizyonda olduğu günlerde tekrar izlemek bulunmaz bir fırsat.
Mifune: Son Samuray
Yönetmen: Steven Okazaki
ABD’de yaşayan Japon kökenli yönetmen Steven Okazaki’nin çektiği bu çarpıcı belgeselde, 170 kadar filmde rol alan Toshiro Mifune’nin hayatına odaklanılıyor. Mifone Japon sinemasının Altın Çağı’nın en büyük oyuncularındandı. Mifune 1950’lerde ve 1960’larda Akira Kurosawa’nın çektiği birçok filmde rol aldı ve bu işbirliği, chanbara adı verilen, kılıç düellolu dönem filmlerini, Japon toplumunu inceleyen sert hikâyelere dönüştürdü; tıpkı John Ford ile John Wayne’in Amerika Western’lerini değiştirmeleri gibi. Venedik Film Festivali’nde prömiyerini yapan bu belgesel, bu birliktelikten çıkan Raşomon, Yedi Samuray, Kanlı Taht, Yojimbo ve Kızıl Sakal gibi efsanevi filmleri incelerken Keanu Reeves’in anlatımıyla Mifune’nin hayat hikâyesini ve samuray janrının gelişimini ortaya koyuyor.
Günahın İzleri
Yönetmen: Kei Ishikawa
Görünüşte kusursuz, üst sınıf bir ailenin tüm fertleri cinayete kurban gider. Bu feci tabloda hangi sırlar saklıdır? Japon yönetmen Kei Ishikawa, polisiye türünün kurallarına sadık kalan ilk filminde, işte bu sorunun peşinden gidiyor. Venedik Film Festivali’nde Ufuklar Bölümü’nde gösterilen Günahın İzleri, cinayeti araştıran bir gazeteci ve onun yakın zamanda tutuklanmış kız kardeşinin hikâyesiyle öldürülen ailenin öyküsünü bir araya getiriyor. Japon sinemasının usta ismi Takeshi Kitano’nun kurucusu olduğu Office Kitano’nun yapımcılığında gerçekleşen film, psikolojik gerilim atmosferini özenle örerken sınıf eleştirisinden de güç alıyor.
Güney Kore
Gece Sahilde Tek Başına
Yönetmen: Hong Sang-soo
Başrolde oynayan Kim Min- hee’nin Berlin Film Festivali’nde Berlin En İyi Kadın Oyuncu ödülü aldığı filmi Güney Kore sinemasının auteur yönetmenlerinden Hong Sang-soo yönetiyor. Otobiyografik öğeler taşıyan filmde, evli bir yönetmenle bir aşk ilişkisi yaşamış ünlü kadın oyuncu Young-hee yalnızlığını iki sahil kentinde, Hamburg ve Güney Kore’deki Gangneung’da atlatmaya çalışıyor. Young-hee’nin melankolisini, dürüstlüğünü ve hesaplaşmalarını etrafındaki insanlarla konuşmalarıyla yansıtan filmde Sang-soo, etkileyici kadın karakterinin yanında yer alıyor ve bir kez daha alışıldık erkek davranışlarına eleştiri okları yöneltiyor.
Kendin ve Sen
Yönetmen: Hong Sang-Soo
Hong Sang-Soo, 2016’da San Sebastıan Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü aldığı bu yapımda bu kez kimliğin belirsizliğini kurcalıyor. Ressam Youngsoo ile kız arkadaşı Minjung, kavga edip ayrılırlar. Ardından Minjung’a çok benzeyen, ama o olmadığını söyleyen bir kadın, başka erkeklerle flört edip karmaşa yaratmaya başlar. Hong Sang-soo, Luis Buñuel’in Arzunun Şu Karanlık Nesnesi’nden yola çıkan filminde, karşımızdakini gerçekten tanımanın imkânsızlığını ve erkeklerin kadınlara biçtikleri rolleri eğlenceli ve yoruma açık bir mizah yaklaşımıyla aktarıyor.
Çin
Ben Madame Bovary Değilim
Yönetmen: Feng Xiaogang
Festivallerden çok sayıda ödül alan filmde, daha iyi bir eve taşınma hayaliyle yapılan sahte bir boşanma, kocanın sadakatsizliği ve devlet babanın azizliği… Kara mizahıyla tanınan ünlü Çinli yönetmen Feng Xiaogang, tarz denemesiyle de öne çıkan filminde bir köylü kadınının yıllar boyu süren hak ve adalet arayışını anlatıyor. Hem aldatılan hem de kocası tarafından suçlanınca derdini anlatmak için devasa ülkenin diğer ucuna yolculuk etmekten kaçınmayan genç kadın rolünde Çin’in megastarı Fan Bingbing var. Fransız burjuvazisinin sadakatsizlik simgesine nazire adıyla Ben Madame Bovary Değilim, bürokrasi, gelenekler ve sistem üzerine özgün bir taşlama.
Hong Kong
Ta’ang
Yönetmen: Wang Bing
Ta’ang halkının yaşadığı Myanmar’ın Kokang bölgesinde iç savaş onlarca yıldır sürmektedir. 2015 baharında Ta’ang’ların hayatı yeniden tehlike altında kaldığında, sınırdan Çin’e kaçanların çoğu kadın ve çocuklar olur. Wang Bing, kaderin bir araya getirdiği, çağdaş oldukları kadar geleneklerine de bağlı bu topluluklara eşlik ediyor. Yanlarındaki az eşyayla uzaklardaki dağlara doğru yolculuk edip, derme çatma yerleşkelerde kamp kuran bu topluluklar, geceleri ateşin etrafında birbirlerine hikâyeler anlatıyorlar. Wang Bing bize dünyanın geri kalanının çok da önemsemediği bir mülteci krizini resmediyor.
Kamboçya
Elmas Adası |
Yönetmen: Davy Chou
Kamboçya kökenli, Fransa’da yaşayan Davy Chou’nun Kamboçya sokaklarında amatör oyuncularla, dört aylık bir sürede çektiği Elmas Adası, prömiyerini Cannes’da yapmakla kalmadı, gösterildiği Eleştirmenler Haftası’nın büyük ödüllerinden birini de kucaklamayı başardı. Elmas Adası, Cabourg ve Mumbai film festivallerinde de En İyi Film ödülleri almıştı. 18 yaşındaki Bora, yetiştiği taşrayı bir inşaat işçisi olmak üzere ardında bırakır. Asıl amacı yıllardır kayıp olan kardeşiyle tekrar bir araya gelmektir. Chou’nun yaşam ve enerjiyle doldurduğu, görsel anlamda büyüleyici filmi Elmas Adası, gençlik ateşiyle alev alev yanıyor.