Fars Diyarının Vicdanı Resulof

İran’ın aykırı yönetmeni Muhammed Resulof’un 2017 yapımı filmi Dürüst Bir Adam, 2017  Cannes Belirli Bir Bakış Ödülü aldı. Film, Malatya, Antalya ve İstanbul Suç ve Ceza film festivallerinde gösterildi. Küçük balık çiftliğini devlet erkleriyle arası oldukça iyi olan bir zengin toprak sahibine karşı korumaya çalışan Rıza ve karısının verdiği mücadeleyi sinemaya taşıyan yönetmen, İran’ın devlet mekanizmasını ve insanların iki yüzlülüğünü son derece estetik bir sinema anlayışıyla buluşturmuş. Dürüst Bir Adam vesilesiyle Resulof’un sinema geçmişini hatırlamakta fayda var.

lerd-still

Resulof, 1972’de Şiraz’da doğdu. Biri belgesel olan bütün yapımlarını hem yazıp hem yönetiyor.  Estetik sahneler sunmaya özen gösteren muhalif yönetmen, Şiraz Üniversitesi’nde okuduğu sosyoloji disiplininden getirdiği donanımını filmlerine yedirerek gerçekçi ve derinlikli karakterler yaratmayı başarıyor.

Kısa filmler çekerek başladığı sinema macerasında büyük başarısını, ilk uzun metraj filminde yakalayan Resulof’un,  Gagooman  /Alacakaranlık,  2002’de Fecir Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü aldı. İkinci filmi 2005 yapımı Jazireh Ahani /Demir Adası’nı çektikten sonra yönetmen için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Demir Adası filminde İran Körfezi’ne demirlemiş, insanların içinde küçük bir şehir hayatı yaşadığı, batmakta olan bir gemideki hayatı anlatıyordu. Denizde bir başına kalmış bu eski geminin İran’ı imgeliyor olmasını anlamak zor değildi.

2009’da çektiği Keshtzar Haye Sepid  / Beyaz Çayırlar filminde son derece estetik görüntülerle şiirsel bir film çeken yönetmen, cenazeleri dolaşarak ağlayanların gözyaşlarını toplayıp bir kavanoza dolduran Rahmat’ın hikâyesini izleyicilere sunmuştu. 2010’da film setinde ansızın tutuklanıp hapse atılan yönetmene, İran devleti 6 yıl hapis cezası verip sonra 1 yıla düşürdü.  Resulof kefaletle serbest bırakıldığında artık 20 yıl film çekmeme cezası olan, yaşarken tabuta koyulmak istenen bir yönetmendi.

2011’de Bé Omid é Didar /  Hoşca Kal filminde Tahran’da yaşayan ve ülkeden ayrılmak için vize aramakta olan genç bir avukatın hikâyesini anlattı. Film kendi hayatından önemli izler taşıyordu. 2011 Cannes’da Belirli Bir Bakış Bölümü’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü Muhammed Resulof’a getiren Hoşça Kal, İstanbul Film Festivali’nde de gösterilmişti.

el yazmaları yanmaz 2

Muhammed Resulof: El Yazmaları Yanmaz İçimiz Yanar

2013 yapımı son filmi Dast-Neveshtehaa Nemısoosand / El  Yazmaları Yanmaz ile 2013 Cannes Fipresci Ödülü–Belirli Bir Bakış Ödülü’nü aldı.  İran rejiminin, yirmi bir yazar, şair ve gazeteciye suikast planladığı, 1995 yılında yaşanan gerçek olaylardan yola çıkarak çekilen bu filmde yönetmen,  İran’dan son derece karamsar bir tabloyla karşımıza çıkıyor. Filmde, İran’da siyasi tutuklu olarak yattığı hapishanede anılarını gizlice kâğıda aktaran yazar Kasra’nın yaşadıkları anlatılırken; aydınlara, muhaliflere uygulanan baskılar, roman yazarlarına uygulanan sansürler filmin merkezinde yer alır. Kasra yazdığı el yazmalarını yayımlamak ister. Devlet yetkilileri ise buna engel olmak…

Güçlü, görsel bir dili olan Resulof, fotoğraf karesi sahneler yaratırken; “derdi olan” bir yönetmen olma gerçekliğinden de hiçbir zaman uzaklaşmıyor. Resulof’un çizdiği kaotik İran tablosunda; siyah-beyaz tiplemeler yerine zaafları ve muhasebeleri olan karakterler karşımıza çıkar. Başrolde oynayan insanlardan ziyade vicdanın ta kendisidir. Ne muhalif şairler insani korkularından uzaklaşabilir, ne de cellatlar insan öldürmenin huzursuzluğundan kaçabilir. Film boyunca şairlerin ve yazarların kederini içimizde taşırken; kimi zaman da cellatların iç huzursuzluğu bünyemize yavaş yavaş yayılır.

Filmdeki karakterler iyi ve kötü hâlleriyle bir bütündürler. Filmdeki şairlerden biri şiirlerinde yaşamın beyhudeliğini, ölümün sağlayacağı kurtuluşu yazsa da ölümle işbirlikçilik arasında kaldığında çok istediği ölümü değil işbirlikçi olup yakınlarının öldürülmesini seçer.  Devlet erki ona zalimce bir sonu reva görmüştür. Oysa onun için yaşam anlamsızdır artık. Zira bedeni bir köşede can çekişerek yitip giderken, ruhu işbirlikçiliğinden ötürü çoktan ölmüştür.

Cellât da bütün yaptıklarını ülkesi için Allah yolunda yaptığına inandırılmıştır. Yoksul ve imanlıdır. Can almaya giderken bile yolda durup namaz molası verir.  İmanını tazeleyip bıçağını biler. Cellat, her gün can alır lakin çocuğu da ölümün kucağında pençeleşir. Yaptığı işin doğruluğuna ne kadar inansa da kâbuslarında aldığı canların bedeli olarak çocuğunun kendi katilliğinin bedelini ödediğini düşünmeden edemez.

Friedrich Nietzsche’nin meşhur aforizması; “Ümit en son kötülüktür. Çünkü işkenceyi uzatır”ı hatırlatırcasına filmde yurt dışına çıkış izni verileceğine inandırılan el yazmalarının sahibi Kasra’nın evinin kendisine hücre hâline getirilmesini izleriz. Israrla telefonun çalmasını bekleyen yaşlı şair; tükenmeyen umuduyla, yıkadığı bulaşıkları yeniden yıkar, çalmayan telefonunu kirli bir bulaşık gibi itinayla sabunlayıp durular. Bu uzayan işkencelerden sonra şairin; umuttan inada, isyandan feryada uzanan tükenişi, yok oluşu yavaşça gözümüzün önünden kayar. Yalnızlığın, çaresizliğin son raddesinde insanın neler yapabileceğini, hafızalara kazınacak sahnelerle gösteren yönetmen; küçük ayrıntılarla önemli etkiler bırakır.

Yönetmen filmdeki karakterlerin iç dünyalarını yansıtarak kişisel muhasebelerini vermeyi başarmış. Böylece çeşitli, çoğulcu bir karakter yaratımı gerçekleştirmiş.

Zor koşullarda çekilen bu filmin güvenlik kaygılarından dolayı set ekibinin isimleri gizli tutulmuş. Bununla birlikte izleyici açısından fark edilecek hiçbir amatörlüğün olmadığını, oldukça profesyonel bir çalışma olduğunu da belirtmeliyiz.

Türkiyeli yönetmenlerin politik film denemelerinde genellikle estetik kaygılar biraz ötelenip geri planda bırakılır. Ancak Türkiye’deki çoğu yönetmenden daha zor koşullarda bu filmi çeken Muhammet Resulof, estetikten ödün vermeden de politik dertlerin anlatılabildiğini göstermiş.

Film İran’da geçse de Ortadoğu’da hiçbir ülkenin bu kaotik ve baskıcı ortamın dışında olmadığını anlamak zor değil. Evinden alınıp yok edilen aydınları, umursamaz vatandaşları, türlü mecralara uygulanan sansürleri gördükçe anlıyoruz ki bu kadim toprakların bütünü, cellatların kurbanlardan güçlü olduğu yekpare bir zulümhanedir.

Resulof’un filmiyle bir kez daha görüyoruz ki; acılarla yoğrulmuş Ortadoğu’da; el yazmaları yanmaz belki lakin her daim içimiz yanar, kavrulur.

Rıza Oylum

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri, İran Sineması ve Film Gibi Geçti-Ediz Hun kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihazırda Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, Gazete Duvar’da köşe yazarı ve Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmeni olan Oylum; Türkiye PEN Yazarlar Derneği, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) ve FEDERO (Avrupa ve Akdeniz Film Eleştirmenleri Federasyonu) Üyesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İran Sineması

Leyla’nın Kardeşleri: Her Yarışın Kaybedenleri

İran’ın genç ve üretken yönetmeni Saeed Roustayi’nin 2022 yapımı “Leyla’nın Kardeşleri” (Baradaran-e Leila) filmi MUBI kataloğuna eklendi. Büyük ilgi gören film, gözlerin yeniden İran sinemasına dönmesi sağladı. Saeed Roustayi, üçüncü uzun metraj filmi olan “Leyla’nın Kardeşleri”nde kamerasını yoksulluğun ve sınıfsal problemlerin üstünde tutmayı sürdürüyor. Özellikle ilk filmi, 2016 yapımı “Sonsuzluk ve Bir Gün” (Abad va […]

Devamını Oku
Yönetmenler

Christian Petzold Sineması: ‘Kişisel Olan Politiktir’ 

Christian Petzold’un filmlerinin izini sürenler modern Almanya’nın içinde politik ve kültürel bir yolculuğa çıkabilir. Özellikle Berlin’in mimarisi, sokakları, kırsalı, ormanları Christian Petzold’un sinemasında bizi bekleyen hikâyeye odaklı bir görselliğin kilometre taşlarını oluşturuyorlar. Umarım biz de ülkenin tarihi dönüşümünü ve insan hikâyelerini estetize bir filmografiye dönüştüren yerli bir yönetmen yetiştirebiliriz.  Kasım ayından başlayarak MUBI Türkiye, kataloğuna […]

Devamını Oku
İran Sineması

Asghar Farhadi Sineması: Sınıfsal ve Vicdani

Farhadi’nin vicdan muhasebesi ve “herkesin kendine göre geçerli sebepleri var” mottosundan hareket ettiği filmografisinde artık yeni sorular sormaya başlaması gerekiyor. Kendini tekrar eden bir çatışmayla kurulan senaryolarında artık filmler birbirinden farklılaşmıyor. “A Hero” bu halkaya eklenen hem yeni hem de eski bir film görünümünde. Asghar Farhadi’nin son çektiği filmi “A Hero” ile yeniden bir vicdan […]

Devamını Oku