Son yıllarda Oscar yarışında Rus filmleri ilk beşe kalsalar da ödülle dönemiyorlar. Nikita Mikhalkov film çektiyse muhakkak onun filmi aday yapılıyor. 2012’de ‘Güneş Yanığı 2’ Oscar yarışına yollanmıştı. Nikita Mikhalkov, 1992’de ‘Urga’ ile ve 1997’de de ’12’ filmiyle Oscar yarışına katıldı. ‘Sibirya Berberi’yle katıldı ama dil meselelerinden diskalifiye olmuştu. Rus yönetimiyle sıkı ilişkileri olduğu için adaylıkta bariz bir ağırlığı olduğu söyleniyor.
Oscar Komitesi, En İyi Uluslararası Film Akademi Ödülü’nün ilk 9 adayını bu hafta duyurdu. Listede; Çekya, Estonya, Fransa, Macaristan, Kuzey Makedonya, Polonya, Rusya, Senegal, Güney Kore ve İspanya’dan filmler var. Liste Ocak ayında 5 filme indirilecek.
Daha çok Avrupa ülkelerinin ağırlıkta olduğu listede benim favorim ise Güney Kore’nin adayı Parazit. Uzakdoğu ülkelerinin Oscar macerasını haftaya yazmayı planlıyorum.
Geçen hafta, Rusya’nın Oscar adayı filmi Sırık’ın yönetmeni Kandemir Balagov’u; Çerkes kimliğinden ötürü, yerellik ve Rusya üst kimliği üstünden değerlendirip Kafkasya’daki sinema hareketlerini yazmıştım. Bu hafta Rusya’nın Oscar macerasıyla devam edelim.
SEVİYORUM AMA KİMSEYE SÖYLEMEM
Kuşkusuz Rusya Oscar ödülünü önemsiyor. Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar her dönem iddialı yapımlarını Amerikalıların beğenisine yollamaya özen gösterdi.
Rusya bu yıl 2 adaylık kazandı. En İyi Kısa Animasyon dalında da Konstantin Bronzit’in ‘Uzay Olmadan Yaşayamaz’ (He can’t live without cosmos) filmi yer alıyor. Aynı yönetmen 2009’da da aynı kategoride aday olmuştu. Belirtmekte fayda var. Rusların animasyon dalında Oscar ödülü de var. Biz uzun metraj adayı filmlerle devam edelim.
Rus sinemasının Çerkes kökenli 1991 doğumlu genç yönetmeni Kantemir Balagov, Cannes’da Belirli Bir Bakış Bölümü’nde ‘Beanpole’ (Sırık) filmiyle En İyi Yönetmen Ödülü’nü ve FIPRESCI En İyi Film Ödülü’nü almıştı. Rus coğrafyasını; kaotik, umutsuz ve savaşı kazanmış ama sevinmeyi çoktan unutmuş bir tablo içinde güçlü bir sinematografiyle resmeden Balagov’un, Batı’daki Rusya imajından haberdar olduğu belli. Rusya son Oscar’ı Nikita Mikhalkov’un Stalin eleştirisi yaptığı filmi ‘Güneş Yanığı’ ile 1994’te kazandığında Balagov henüz 3 yaşındaydı.
RUSLARIN GÖZÜNDEN SAVAŞ
Rusya geçen yıl Oscar’a Konstantin Khabensky’nin Sobibor filmiyle katılmıştı. Film, Sobibor toplama kampından örgütlediği diğer mahkumlarla birlikte kaçmayı başaran Sovyet subayı Alexander Pechersky’nin hikayesiydi. Rusların kahraman mitlerini barındıran filmlerin, Yahudi Soykırımı’nı gösterse de, Oscar yolunda başarı göstermesini bekleyemeyiz. Zira Hollywood’un Rus sinemasından beklediği böyle bir tablo değil. Ancak Ruslar genellikle savaş filmlerini Oscar’a yolluyorlar. 2015 Oscar yarışında Rusya, Nikita Mikhalkov’un Güneş Çarpması filmini Oscar adayı olarak belirlemişti. Nobel ödüllü Rus yazar İvan Bunin’in aynı isimli öyküsünden uyarlanan film, 1920’li yıllarda Kırım’da savaş ortamının fonunda geçen bir aşk öyküsünü Mikhalkov’dan beklenecek şekilde Bolşevikleri karalayarak anlatıyordu.
2013’de Födor Bondarçuk’un Stalingrad filmi de Rusya’nın Oscar adayı olmuştu. 30 milyon dolar bütçeyle çekilen film, Rusya’nın 2. Dünya Savaşı’ndaki Stalingrad savunmasında yaşanan insan hikâyelerine odaklanıyordu. Födor, ünlü yönetmen Sergey Bondarçuk’un oğlu. Babası da yıllar önce Savaş ve Barış uyarlamasıyla Oscar kazanmıştı.
UYARLAMALAR ÜLKESİ RUSYA
Rusya’nın Oscar ödüllerine adını ilk kez yazdırması Varlamov ve Ilya Kopalin’in 1942 yapımlı belgeseli ‘Moscow Strikes Back’ ile olmuştu. Büyük ses getiren başarısı ise bir edebiyat uyarlamasıyla olmuştu. Sergey Bondarçuk’un Tolstoy’un eseri ‘Savaş ve Barış’ı sinemaya uyarlamasıyla dönemin en önemli edebiyat uyarlamalarından biri olarak Oscar ödülünü almıştı. Usta yönetmen, Rus sinema tarihinin en pahalı filmlerinden olan Savaş ve Barış’ı 7 yılda çekmiş, toplam maliyeti de 100 milyon doları bulmuştu. Film geniş oyuncu kadrosu ve görkemli savaş sahneleriyle titiz bir çalışmanın ürünü. Andre Bazin, sinema edebiyat ilişkisi üstüne şu ifadeleri kullanır: “İyi bir uyarlama, eserin özünü ve sözünü yeniden kurabilmelidir.” Dünya sinemasında edebiyat eserlerinin “özünün ve sözünün” yeniden kurulmasına çarpıcı bir örnek olan filmde; dönem dekorlarına önem gösterilmiş, roman sayfa sayfa görselliğin renkli dünyasına taşınmıştı. Film 1968 yılında Oscar’ı Moskova’ya taşımıştı.
JAPON YÖNETMENİN RUS OSCAR’I
Yetmişlerin ikinci yarısına kadar Ruslar Oscar yarışında istedikleri başarıyı elde edemediler. Kim bilebilirdi ki Sovyet Rusya bir Japon yönetmenle Oscar ödülünü tekrar kazanacak? Ünlü Japon yönetmen Akira Kurosawa, o dönem Amerika’ya davet edilmişti. Orada başladığı filminde şartların onun istediği gibi olmadığını yaşayarak öğrenmesinden sonra Japonya’ya dönmüştü. ABD dönüşü başarısız bir intihara kalkışan yönetmen, daha sonra güçlükle kendini toparlamıştı. 1973 yılında, Sovyet film stüdyosu Mosfilm, Kurosawa’ya film teklifinde bulundu. Kurosawa, teklifi kabul edip Rus ve Japon tarihinin ortak değeri olan bir eser aramaya başladı. Rus kaşif Vladimir Arsenyev’in otobiyografik eseri Dersu Uzala’da karar kıldı. Bu roman daha önce Ermeni yönetmen Agasi Babayan tarafından 1961’de sinemaya uyarlanmıştı. Kurosawa zor bir yolu seçerek daha önce uyarlaması olan bir eseri tekrar çekmek için çalışmalarına başladı. 1973 yılında, 63 yaşında yanına dört yardımcı yönetmen alarak Sovyetler Birliği’nin yolunu tutu. İki yıla yakın Sovyetler Birliği’nde kalarak Dersu Uzula’yı çekti. Film, doğa ile uyum içinde yaşayan bir avcıyı anlatıyordu. Sinema tarihini en orijinal karakterlerinden biri olan Dersu, Sovyetlerin sağladığı imkân ve Kurosawa’nın azmiyle vücut bulmuştu. Tarkovski günlüklerinde, Kurosawa’nın alışkın olduğu Kodak film yerine yerli üretim filmler kullanmanın zorluğundan yakındığını belirtir. Farklı bir ülkede, alışkın olmadığı bir iklimde film çeken Kurosawa bütün farklılıklara rağmen unutulmaz bir filme imza attı. 1975 yılında Dersu Uzala, Moskova Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü kazandı. 1976 yılında En İyi Yabancı Film dalında Oscar alarak yönetmenin kariyerinde önemli bir yere oturdu. Sovyetlerin uluslararası imajı açısından da oldukça başarılı bir proje olmuştu.
SOVYETLERİN SON OSCAR ÖDÜLÜ
1980’de Vladimir Menşov’un çektiği ‘Moskova Gözyaşlarına İnanmıyor’ filmi, Oscar’ı yeniden soğuk Rus topraklarına getirmişti. Film, Sovyet kadınlarının farklılıklarının gerçekçi bir tablosunu sunarken, kimi zaman idealize edilmiş portreler de yansıtıyordu. Kadınların ideallerinin peşini bırakmamalarını, evliliğin bir amaç olmaması gerektiğini ve kendi ayakları üzerinde durabilmelerinin önemini yansıtan film, hem klasik Hollywood anlatımının dışında bir dünya sunar hem de benzer formlar kullanır. Üstelik sinemada yaygın olmayacak biçimde Moskova’yı olanca güzelliği içinde parklarıyla ve sosyal hayatıyla resmeder. Sovyet sinemasının bu eğlenceli filmi; çok sayıda ülkede gösterilmiş, pek çok festivalde kendine yer bulmuştu.
SOVYET SONRASI RUS SİNEMASI
Sovyet sonrası Rus sinemasının ilk döneminde uluslararası başarılar oldukça azdır. 1991 yapımı ‘Urga’, Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan Ödülü’nü kazanmıştı. 1994 yapımı ‘Güneş Yanığı’ da En İyi Yabancı Film dalında Oscar aldı. Çökmüş bir sinema endüstrisinin ilk kıpırdanışlarının göstergesi olan bu başarıların arkasındaki isim ise Sovyet sineması döneminde yetişen yönetmenlerden Nikita Mikhalkov’du. Güneş Yanığı’nda Stalin eleştirisi yapan yönetmen, Sovyet döneminde uzun yıllar içinde biriktirdiği bütün muhafazakâr, monarşist haykırışları Güneş Yanığı serisinde dışarı çıkarmaya başlıyordu.
Ayrıca En İyi Kısa Animasyon dalında da Oscar ödülünü, birçok sefer bu ödüle aday olan Aleksandr Petrov 2000 yılında usta işi Hemingway uyarlaması Yaşlı Adam ve Deniz ile kazanmıştı.
Son yıllarda Oscar yarışında Rus filmleri ilk beşe kalsalar da ödülle dönemiyorlar. Nikita Mikhalkov film çektiyse muhakkak onun filmi aday yapılıyor. 2012’de ‘Güneş Yanığı 2’ Oscar yarışına yollanmıştı. Nikita Mikhalkov, 1992’de ‘Urga’ ile ve 1997’de de ’12’ filmiyle Oscar yarışına katıldı. ‘Sibirya Berberi’yle katıldı ama dil meselelerinden diskalifiye olmuştu. Rus yönetimiyle sıkı ilişkileri olduğu için adaylıkta bariz bir ağırlığı olduğu söyleniyor. 2016’da kendisi film çekmemişti, o yıl 1980’de ABD’ye iltica eden ağabeyi Andrei Konchalovsky’nin Rusya’ya döndükten sonra çektiği estetik filmlerden biri olan ‘Cennet’ (Paradise) aday gösterildi. Film 9 filmlik listeye girmeye hak kazanmıştı.
Bazen hakim Rus tezlerini ve devlet erkini eleştiren filmler de Oscar yarışına yollandı. En somut örnek 2014’te Rusya Oscar komitesinin Andrey Zvyagintsev’in devlet bürokratlarına ağır eleştiriler içeren ‘Leviathan’ filmini Oscar’a yollamasıdır. O yılın en başarılı filmlerinden birini çeken Zvyagintsev, Leviathan’la ilk beş film arasına kalmış, en güçlü adayken Polonya yapımı ‘İda’ filmi Oscar’ı kazanmıştı. Zvyagintsev’in son filmi ‘Sevgisiz’ de Oscar’a yollandı. Ne yazık ki yine olmadı.
Ruslar farklı alternatifler deneyerek Oscar’a uygun filmlerle ödüle talip oluyorlar. Ancak uzun yıllardır istedikleri başarıyı elde edemediler. Bu yıl da Oscar’ın Rusya’ya gelmesi zor görünüyor ama eski adıyla En İyi Yabancı Film Ödülü, yeni adıyla En İyi Uluslararası Film Akademi Ödülü’nün seçicileri son yıllarda genişleyip yenilendi. Artık çeşitli sürprizler beklemek olası.