Cahide Sonku, Bige Olgaç ve Birsen Kaya’nın kapısını araladığı “kadın yönetmenler” başlının altına, 90’lardan sonra Tomris Giritlioğlu, Biket İlhan, İlksen Başarır’ın başarılarıyla unutulmaz eklemeler yapıldı. 2000 sonrası Pelin Esmer’in yönetmen koltuğuna oturduğu filmlerle kadın yönetmenlerin, varlıklarını geniş bir konu çeperi içinde sürdürecekleri de ortaya çıkmış oldu. Son 8-10 yılda çok sayıda kadın yönetmen ilk filmini çekerek önümüzdeki yıllarda kadın sinemacıların ağırlığının oldukça geniş bir alana yayılacağını gösterdi.
2013-14 döneminde hazırlıklarını tamamlayıp filmlerini izleyicilerin karşısına çıkaran çok sayıda kadın yönetmen oldu. Belmin Söylemez’in Şimdiki Zaman, Deniz Akçay’ın çektiği Köksüz, Esra Saydam ve Nisan Dağ’ın beraber çektikleri Deniz Seviyesi, Melisa Önel’in Kumun Tadı, Merve Kayan ve Zeynep Dadak’ın çektikleri Mavi Dalga bu filmlerden.
Belmin Söylemez’in ilk uzun metraj filmi Şimdiki Zaman’da; bir kafede kahve falı bakarak para biriktirip Amerika’ya gitme hayalleri kuran Mina, falla müşterilerine umut dağıtırken kendi umutsuzluğunu gözler önüne seriyordu. Kadınların merkezde yer aldığı filmlerden biriydi.
Deniz Akçay’ın 2013 yapımı ilk filmi Köksüz, babasını yitirmesinden sonra ailesinin idaresi rolüne soyunan Feride’nin mücadelesini anlatıyordu. Yönetmen Deniz Akçay, filmi için şu ifadeleri kullanır: “Arada kalmış, kendine rol biçememiş insanların başkalarınca giydirilen rolleri beceriksizce taşıma çabalarının hikâyesi.” 32. İstanbul Film Festivali Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü ve 20. Uluslararası Altın Koza Film Festivali Yılmaz Güney Ödülü gibi saygın ödüller kazanan film, öğretilmiş rol modellerine karşı sarsıcı bir ezber bozma denemesiydi.
Esra Saydam ve Nisan Dağ’ın birlikte yönetmen koltuğuna oturdukları Deniz Seviyesi, bir geçmişle muhasebeye filmiydi. Ayvalık’taki yaşamını bırakıp Amerika’ya yerleşip orada evlenen Damla, ona miras kalan evleri için yeniden Ayvalık’a döner. Ansızın terk ettiği eski sevgilisiyle de hesaplaşmak isteyen kadın, geçmişin tozlu sayfalarını yeniden açacaktır. Çünkü gelecekteki huzuru geçmişle muhasebesine bağlıdır. 21. Adana Altın Koza Film Festivali’nde 6 ödül kazanan filmin yönetmenleri Florida Skyway Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazanmışlardı. 15. Milano Uluslararası Film Festivali’nde de filmin başrol oyuncusu Damla Sönmez En İyi Kadın Oyuncu seçilmişti. Filmin yönetmenleri Nisan Dağ ile Esra Saydam da En İyi Yönetmen Ödülü almışlardı. Nisan Dağ: “Film gerçekten çok önemli bir silah ve bu silahı gelecek projelerimizde elimizden geldiğince kullanıp kendi dertlerimizi veya etrafımızda gördüğümüz insanların dertlerini anlatmaya çalışacağız” diyor.
Melisa Önel’in Kumun Tadı filmi, Karadeniz sahillerinde yaşanan insan kaçakçılığına odaklanan bir aşk filmiydi. Melisa Önel ilk filminde insan kaçakçısı Hamit’le botanik bilimci Denise’in farklı dünyalarının kesişim noktasına eğilmişti. İnsanlığın son döneminin en sorunlu konularından biri olan mültecilik ve insan kaçakçılığının yarattığı problemler filmin arka planını oluşturuyordu.
Merve Kayan ve Zeynep Dadak’ın çektikleri Mavi Dalga, Balıkesir’de geçen, genç bir kadının kendisini ve çevresini keşfine odaklanmıştı. Lisenin bitip de üniversite sınavıyla başlayacak yeni dönemin arada kalmışlığının getirdiği umutla umutsuzluk arasında kıstırılmış hayatları Deniz karakteri üstünden anlatan Mavi Dalga, taşra hayatından bir tablo sunuyordu.
Ahu Öztürk’ün 2015’te çektiği Toz Bezi, hem kadın karakterlerin odakta olması hem de yoksul çevrelerin yaşam mücadelesine odaklanması açısından dikkat çeken bir ilk filmdi. İki gündelikçi kadının temizliğe gittikleri evlerdeki insanlarla kurdukları ilişkiler, yakın çevreleriyle yasadıkları iletişimler ve çatışmalar, verdikleri yaşam mücadelesi Toz Bezi’nin omurgasını oluşturuyordu. Film, çok sayıda festivalde gösterilmiş ve birçok ödül almıştı. 35. İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Film”, “En İyi Senaryo” ve “En İyi Kadın Oyuncu” ve Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali’nde “En İyi Film” ve “En İyi Kadın Oyuncu” ödülleri bunlardan bazılarıdır.
Emine Emel Balcı’nın 2015 yapımı ilk filmi Nefesim Kesilene Kadar’da konfeksiyon atölyesinde çalışan Serap’ın hikayesini izlemiştik. Evli ablasının yanında kalan genç kadın, kamyoncu olan babasıyla yaşamak için planlar yaparken babasının farklı planları olduğunu keşfediyordu. Film Berlin Film Festivali’nde “En İyi İlk Film Ödülü” için yarışacak 18 film arasına kalmayı başarmıştı.
Senem Tüzen’in ilk uzun metrajlı filmi Anayurdu 2016’da izleyici karşısına çıkmıştı. Kocasından boşanıp işinden ayrılan Nesrin bununla da kalmayıp büyükşehrin kaotik atmosferini de bırakıp babaannesinden kalan köy evine yerleşir. Hayalini kurduğu romanı yazma planları kurarken iletişim sorunları yaşadığı annesi de bu yeni evine gelecektir. Geçmişle muhasebeye girişen bu iki yetişkin kadının farklı bakış açıları filmin temel çatışmasını oluşturuyordu. Ulusal ve uluslararası festivallerde çok sayıda önemli ödül kazanan Anayurdu dünya prömiyerini Venedik Uluslararası Film Festivali’nde yapmış ve 9. Asya Pasifik Film Ödülleri’nde (APSA) En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanmış, 16. Tiflis Uluslararası Film Festivali’nde en iyi film ödülünü almıştı. Adana Altın Koza Film Festivali’nde 5 ödül alan Ana Yurdu, 31. Varşova Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü’nü kazanmış ve NETPAC jürisi tarafından En İyi Asya Filmi seçilmişti.
Yönetmenliğini oyuncu Görkem Yeltan’ın yaptığı 2016 yapımı Yemekteydik ve Karar Verdim, Kurban Bayramı vesilesiyle bir araya gelen aile bireylerinin birbirleriyle olan hesaplaşmalarına odaklanan bir ilk filmdi.
Ceyda Torun’un 2017’de çektiği Kedi belgeseli İstanbul’u mekân tutmuş kedilerin şehrin farklı yerlerinden yaşamlarını oldukça keyifli bir belgesele konu etmişti. Film dünyanın çok sayıda ülkesinde vizyon şansı bulmuş. ABD’de en çok izlenen Türk yapımı olmuştu. Torun filmi için şu ifadeleri kulanır: “Filmde; Galata Kulesi, Samatya, Kandilli, Nişantaşı gibi farklı mahallelerden yedi tane kedi karakteri var. Hepsi yaşadıkları semtte bilinen kediler. Onların hayatını izlerken ortaya çok enteresan temalar çıktı. Mesela Cihangir’in kedisi Gamsız çok sosyal, birden fazla kişiyi tanıyan ve balkondan balkona gezen bir kedi. Samatya’nın kedisi Psikopat ise çok güçlü dişi bir kedi. Kadınlığın gücünden, özgürlüğünden bahsetmemize yardımcı oldu.”
Ceylan Özgün Özçelik’in ilk uzun metraj filmi Kaygı 2017’nin en başarılı filmlerinden biriydi. Ailesinin bir trafik azasında yitirdiğini düşünen televizyon kurgucusu Hasret, giderek geçmişinde karanlık noktalar olduğunu keşfedip, kabuslarıyla ülkenin en kaotik katliamında ailesini yitirmiş olduğunun bilincine varmaya başlar. Oldukça güçlü bir atmosfer anlatımı olan Kaygı, güçlü sinema dili ve özgün konusuyla son dönem Türk sinemasının yaratıcı filmlerinden biriydi. Ulusal ve uluslararası festivallerde çok sayıda ödül aldı.
Gülten Taranç’ın 2017 yapımı ilk filmi Yağmurlarda Yıkansam, aile içi şiddete eğilen, kadınların toplumsal hayatta çokça yaşadıkları ve çözülemeyen şiddet sorununa iki kadın karakterin yaşadıkları üstünden bakan bir yapımdı. Cannes Film Festivali’nin market bölümüne katılan film, Barcelona Film Festivali’nden Altın Aslan, Arnavutluk’ta Balkan Film Food Festivali’nden En iyi Film Ödülü aldı. 53. Uluslararası Antalya Film Festivali Rengahenk Seçkisi İzleyici Ödülü’nün sahibi oldu. Yönetmen Taranç sinema anlayışını şu ifadelerle tanımlıyor: “İlk kısa filmimden itibaren dünyaya kadın gözüyle baktım. Bunu da zorlayarak yapmadım, zaten Türkiye’de eleştirdiğim, dert edindiğim olaylar kadınlıkla ilgili, kadın olmak ile ilgiliydi… Cam bir fanusta yaşamadıysanız, aileniz ne kadar iyi olursa olsun, dışarıda ve çevrede olanlardan etkilenebiliyorsunuz. Bende başıma gelenlerden ve insanların yaşadıklarından etkileniyorum. Birçok geç arkadaşım etkilendiği yönetmenleri sayıyor ama ben yaşadığım toplumdan etkileniyorum…. Sinema eğer kimliğinizse, ben “kadınım” ve film çeken bir yönetmen kadın değil, kadın filmi çeken “kadın yönetmenim”
Vuslat Saraçoğlu’nun ilk uzun metraj filmi Borç, karısı Mukaddes ve kızı Simge ile birlikte Eskişehir’de yaşayan Tufan’ın hastalanan komşusu Huriye’ye evinde bakmaya başlamasıyla yaşadığı süreci gözler önüne seren bir yapımdı. Vuslat, 37. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü almıştı.
Genç yetenek Banu Sıvacı’nın ilk filmi Güvercin, 2018’in en umut veren filmlerinden biri. Adana’nın yoksul bir mahallesinde çok sevdiği ve babasından yadigar kalan güvercinleriyle vakit geçiren Yusuf, toplumun ona dayattığı olması gerektiği tiplemeyle kendine has karakterini koruma arasında yaşadığı keskin çelişkinin arasında kalmıştır. Doğumundan itibaren özel olarak ilgilendiği Maverdi isimli güverciniyle özel bir bağ kuran Yusuf, evlerinin çatısında adeta dünyanın bütün kötülüklerinden uzakta yeni bir dünya kurmuştur. Fakat bu ne kadar sürdürülebilirdi? İlk gösterimini Berlin Film Festivali’nde yapan Güvecin, orada En İyi İlk Film Ödülü için yarıma başarısı göstermişti. Sofya Film Festivali’nde de En İyi Yönetmen Ödülü alan film, Valensiya Akdeniz Filmleri Festivali’nde En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Görüntü Yönetimi, En İyi Müzik ve En İyi Erkek Oyuncu olmak üzere toplam beş ödülün sahibi oldu. Asya Pasifik Film Ödülleri En İyi Gençlik Filmi Ödülü alan film, İstanbul Film Festivali’nde En İyi İlk Film Ödülü’nün de sahibi olmuştu. Banu Sıvacı Güvercin filmi için şu ifadeleri kullanır: “Yusuf’a bakın, onda bir kadın karakter de göreceksiniz. Yusuf hem bir kadın hem bir erkek. Dokunulmamış olsak, toplum tarafından bu kadar şekillendirilmemiş olsak, belki bu kadar sivri bir şekilde erkek ve kadın olarak ayrılmayacağız. Bizim ülkemizde ya da bu tip toplumlarda erkekleri ve kadınları cinsiyetleri değil toplumun kendi kuralları ayrıştırıyor. Kadınların gördüğü baskılar kadar bence erkekler de aynı baskıyı görüyor. Ben biraz burada iki cinsiyetin de bütün o toplumsal şekillendirmelerden uzak, tek başına damda bir dünya kuran bir insanın nasıl sevgiyle ve kendi olma arzusuyla tek başına idare edebileceğini ve hayatta kalabileceğini göstermek istedim.”
Yönetmen koltuğuna oturan kadınların sayısının artmasıyla birlikte kadın hikayelerinin arttığını ve daha başarılı kadın karakter sunumlarının sinemamızda kendine yer bulduğunu görebiliyoruz. Özellikle son yıllarda kadın sinemacıların sayılarının artması hem daha önce anlatılmayan hikâyelerin hem de farklı anlatım biçimlerinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Önümüzdeki bu tabloya baktığımızda, kadın sinemacıların sayılarının artacağını söylemek için umutlu olmamız mümkün.