İkinci yarısı ilk yarısı kadar ritimli olmasa da “Elvis” filmi ses getirecek, tekrar Presley şarkılarını dinlemeye vesile olacak iyi bir görsel ve müzikal şölen vaat ediyor.
Son yıllarda Hollywood sineması, ikon haline gelen müzisyenlerin biyografilerine yönelmiş durumda. Bryan Jay Singer’in yönettiği Queen grubunun solisti Freddie Mercury’nin hayatını anlatan, Rami Malek’in oynadığı 2018 yapımı “Bohemian Rhapsody”, o yıla damgasını vurmuştu. Bir yıl sonra da Elton John’un hayatına odaklanan, Dexter Fletcher’ın yönettiği “Rocketman” karşımıza çıkmıştı. Kuşkusuz sinema için müzisyen hayatları her zaman ilgi gören bir konu. Müzisyenlerin hem sansasyonel hayatları hem de hazır bir kitlelerinin olması yapımcıların iştahını kabartıyor. 2004’te Ray Charles’ın hayatından “Ray”, 2005’te de Amerikan country müziğinin büyük ismi Johnny Cash’in hayatından “Walk the Line” filmleri çekilmişti. Bu alanın zirvesindeyse kuşku yok ki Oliver Stone’un yönettiği Amerikalı rock grubu The Doors’un efsane solisti Jim Morrison’ın hayatını anlatan 1991 yapımı “The Doors” bulunuyor. Filmde başroldeki Val Kilmer, Jim Morrison’ı canlandırmamış adeta Jim Morrison’a dönüşmüştü. Oliver Stone da dönemin toplumsal dönüşümlerini, rock müziğin evrilmesini ustaca ve içeriden bir bakışla yansıtabilmişti. Bu akımın son filmiyse Baz Luhrmann’ın yönettiği 2022 yapımı “Elvis” filmi oldu.
SİNEMADA ELVIS PRESLEY
Avustralyalı yönetmen Luhrmann, 2014’te bir Elvis Presley filmi çekeceğini açıklamıştı. Uzun süredir devam eden hazırlıklar, pandemi öncesinde 2019’da son noktaya geldiyse de pandemiyle birlikte filmin çekim süreci uzamış, oyuncu değişikliklerine gidilmek zorunda kalınmıştı. Üstüne, başrolü paylaşan Tom Hanks’in de Covid-19’a yakalanmasıyla birlikte süreç tahmin edilenden daha uzun bir zamana yayılmış oldu. Elvis rolünde, 1991 doğumlu Austin Butler’ın rol aldığı film, ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yapmıştı. Filmin genel izleyici kitlesinden ve eleştirmenlerden genellikle olumlu eleştiriler aldığı görülüyor. Film yorumlarının yer aldığı Rotten Tomatoes’da 104 yorumda, yüzde 83 olumlu yorum almış. Film, biraz daha eleştirmen ağırlıklı olan Metacritic sitesinde ise 34 yorumda yüz üzerinden 62 ortalamaya sahip.
2 saat 29 dakikalık “Elvis” filmi, öncelikle bir görsel şölen sunuyor. Yönetmen, dönemin ışıklı şov dünyasını, barlarını, konser salonlarını olabildiğince çekici bir sinematografiyle sunmuş. Özellikle 1950’lerin anlatımı oldukça davetkar. Filmin en etkili tarafıysa, kurgusu… Elvis’in gençlik döneminin yansıtıldığı kısımda geçişler, ekran bölmeleri, planlar etkileyici ve yenilikçi. Elvis’in çok boyutlu hayatını, müziğinin gelişimini ve nasıl bir ikona dönüştüğünü resmeden filmde temel çatışmayı, Presley ve menajeri Tom Hanks’in canlandırdığı Albay Tom Parker’ın arasındaki çalkantılı ilişki oluşturuyor.
“Elvis” filmini iki bölüme ayırabiliriz. 1950’lerin resmedildiği, Elvis’in isyankâr dönemi ve askere gitme baskısını kabul edip daha stabil bir halde, isyankarlığı törpülenmiş şekilde kariyerine devam ettiği, mutsuzlaşarak sona yaklaştığı düzenle uyumlu dönemi. Belki de tam da bu sebepten John Lennon -filmde olmasa da biz hatırlatalım- Presley’in ardından “Elvis, orduya katıldığı gün öldü” demişti.
ELVIS ROLÜNDE AUSTIN BUTLER
Filmdeki oyunculuklar oldukça başarılı. Bu denli gözler önünde olan ve binlerce taklidi olan bir rock’n roll ikonunu canlandırmak oldukça zor bir görev. Austin Butler bu görevin altından başarıyla kalkmış. Çok gerçekçi ve içselleştirilmiş bir Elvis oyunculuğu izleyenlerini bekliyor olacak. Özellikle sahne performansı ses getirecektir. Müzisyen oyunculuklarında hem oyunculuk hem de ses performansı izleyiciler için bir sorun oluşturuyor. Freddie Mercury’nin hayatını oynarken performansı çok beğenilen Rami Malek, Mercury’nin sesini taklit edememişti. Onun yerine Kanadalı müzisyen Marc Martel, Mercury’ye şaşırtıcı biçimde benzeyen performansıyla devreye girmişti. “The Doors” filminde ise Val Kilmer, Jim Morrison’ı hem canlandırmış hem de onun şarkılarını seslendirmişti. “Elvis” filminde de bu merak konusu oldu. Yönetmenin açıklamasına göre Elvis’in gençlik performanslarını oyuncu Austin Butler seslendiriyor, Elvis’in ileri yaştaki performanslarında ise Presley’in kendi kayıtlarını kullanmışlar.
İLK BÖLÜM TUTKULU, İKİNCİ BÖLÜM DURAĞAN
Filmin 2 saat 29 dakikalık süresiyle, hepimizin dikkat süresi giderek kısalmışken uzun bulunacağını tahmin etmek zor değil. İzlerken konudan kopup bitmesini beklediğiniz yerler olabiliyor. Filmin ilk yarısı ne kadar cazibeliyse, askerlik sonrası Elvis’in yaşadığı dönüşümü resmeden ikinci yarı o kadar durağan. İkinci yarıda geçişler çok hızlı. Hangi dönem ne oluyor anlamak kolay değil. Elvis, bir televizyon şovuna sıkıştırılmak istendiği bu dönemde, sadece menajerinin ve gözü dolar gören babasının marifetiyle ilaç bağımlısı halde sürekli canlı tutularak sahnede performans göstermeye zorlanan bir hayalet görünümünde… Bu hiç de kısa olmayan dönemin daha derinlikli anlatılmasını beklerdim. İlk döneminin isyankâr ruhunun törpülenmesi adeta bir anda oluyor. Toplamda 31 filmde oynayan Elvis Presley’in Hollywood deneyimleri de sadece oldukça kısa repliklerde karşımıza çıkıyor.
Siyahların ritimlerini country’nin ruhuyla harmanlayan, siyahların devlet yasalarıyla resmi olarak ikinci sınıf vatandaş sayıldıkları dönemde beyazlığını adeta reddederek siyah bir çevresi olan Presley’nin hayatı özelinde bu gergin ortam, filmin başarılı ilk yarısında çarpıcı bir sinematografiyle izleyicilere sunuluyor. İkinci yarısı ilk yarısı kadar ritimli olmasa da “Elvis” filmi ses getirecek, tekrar Presley şarkılarını dinlemeye vesile olacak iyi bir görsel ve müzikal şölen vaat ediyor.