Dr. Esmail Koushan’ın Türkiye’ye gelip buradaki sinema yapımcılarına ulaşıp ortak yapım teklifi götürmesiyle başlayan bu süreçte İnanoğlu İran’da 14 ortak yapım filmin altına imza atar. Bu filmlerin hepsinde Cüneyt Arkın oynamasa da en büyük etkiyi onun oynadığı filmler yapar.
Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Cüneyt Arkın´ın İran sinemasındaki etkisine göz atalım. Arkın 1963’te başlayan oyunculuk kariyerinde Yeşilçam sinemasının aktif olduğu yıllar içinde 300’den fazla sinema filminde yer almıştı. Her dönemin ruhuna uygun bir oyunculuk kumaşı olan Arkın, birbirinden oldukça farklı karakterleri canlandırabilmiş bir oyuncuydu. Sadece Türkiye’de değil, 1970’lerde İran-Türkiye ortak yapımı filmlerle İran’da da oldukça meşhur bir oyuncuydu. Hep söylenen ama hangi filmler olduklarının üstünde durulmayan Arkın’ın İranlı sinemaseverleri sarsan filmlerini ölümünün anısına masaya yatırdık bu hafta.
TÜRKİYE’DE YEŞİLÇAM İRAN’DA FARSİ FİLM
İslam Devrimi öncesinde İran’daki sinema anlayışı bizdeki Yeşilçam sinemasına oldukça benzer bir çizgide ilerliyordu. Farsi Film adıyla tanımlanan bu sinema anlayışında; konu olarak genellikle aşk, melodram, müzikaller, tarihi filmler ve yoksulların sınıf atlama çabaları seçiliyordu. Bu filmlerde şarkıcılar ve dans eden kadınlar sık sık kullanılırdı. Bu dönem İran filmlerinin daha sonra Yeşilçam’da yeniden çekildiği de oldu. 1969 yapımı Mesud Kimiai’nin yönettiği İslam Devrimi öncesinin meşhur oyuncusu Behrouz Vossoughi’nin oynadığı kült İran filmi Gheysar, 1972’de aynı müzik kullanımı, aynı diyaloglar aynı sahne planlama ve çekimlerle Orhan Aksoy’un yönettiği Cüneyt Arkın’ın oynadığı Alın Yazısı ismiyle Yeşilçam’da yeniden çekilmişti. Alın Yazısı filminin senaristi olarak Safa Önal görünse de senaryo tamamen Gheysar filminin aynısıdır. Aynı dönemlerde ortak yapımlar da ortaya çıkmaya başladı. Bu ortak yapımlarla birlikte Cüneyt Arkın’ın “Fahrettin” ismiyle İran’daki sarsıcı etkisi oluşacaktı.
TÜRKER İNANOĞLU İRAN’A AÇILIYOR
1960’ların sonunda başlayan İran ve Türkiye ortak yapımı filmlerin Türkiye ayağında karşımıza Türker İnanoğlu çıkar. İran ayağında ise yine tek bir isim vardır: Dr Esmail Koushan. İran sinemasının kurumsallaşmasındaki en önemli isim olan Koushan, İran ve Türkiye ortak yapımlarının başlamasının da mimarıdır. Koushan’ın Türkiye’ye gelip buradaki sinema yapımcılarına ulaşıp ortak yapım teklifi götürmesiyle başlayan bu süreçte İnanoğlu İran’da 14 ortak yapım filmin altına imza atar. Bu filmlerin hepsinde Cüneyt Arkın oynamasa da en büyük etkiyi onun oynadığı filmler yapar. Cüneyt Arkın’ın dışında Türker İnanoğlu farklı Yeşilçam oyuncularıyla da ortak yapım filmler çekmişti. Özellikle Kartal Tibet ve Filiz Akın’ın başrolde olduğu “Fadime” (1970), “Hırsız Kız” (1968), “İşportacı Kız” (1970) ve Kartal Tibet’in İranlı oyuncu Füruzan’la birlikte oynadığı “Tahran Macerası” (1968) filmleri öne çıkan ortak yapımlardan bazıları. İnanoğlu İran’a açılmasını ve Cüneyt Arkın’ın İran’daki etkisini bir röportajında özetlemiş:
“Ortak yapımlara ilk İran’da başladım ben. İstanbul’da İktisat Fakültesi’nde okumuş sinema sahibi bir İranlı vardı: Dr. Koushan. Çok değerli bir adamdı. Muazzam da bir stüdyosu vardı. İstanbul’a geliyor. ‘Türklerle bir co-production yapalım’ diyor. Beni de tanımıyor. Ama sinemada yapımcı olarak ismim önde ya, arıyorlar beni. Böylece iki filmle başladık onunla. Birine Cüneyt’i, birine de Kartal Tibet’i götürdüm. Cüneyt’in oynadığı film; Yusuf ile Züleyha, adeta kapı baca kırdı İran’da. Muazzam patladı! Cüneyt bir anda ilah oldu. “
1968 yapımı “Yusuf ile Züleyha” filmi Cüneyt Arkın’la İranlı aktris Firuzan’ın oynadığı bir filmdi.
Tarihi filmlerle başlayan bu ortaklık, 1969 yapımı Esmail Koushan’ın yönettiği “Melikşah” filmiyle devam etti. Film Selçuklu zamanında geçiyordu. Aynı yıl Remzi Jöntürk’ün çektiği “Malkoçoğlu Cem Sultan” da İran-Türkiye ortaklığında, başka bir deyişle İnanoğlu- Koushan ortaklığında yapılan başka bir filmdi. Filmde Cüneyt Arkın’ın karşısında bu kez İranlı aktris olarak Pouri Banayi karşımıza çıkar. Bu filmleri 1970 çıkışlı “Ferhat ile Şirin” takip etti. Yönetmen koltuğunda yine ortak yapımcı Esmail Koushan oturuyordu. Aynı yıl Halit Refiğ’in yönettiği “Adsız Cengâver” filmi de İran-Türkiye ortak yapımı olarak hem Türkiye hem de İran’da gösterilen tarihi filmlerden biridir.
Cüneyt Arkın’ın karşısında yine İranlı aktrist Pouri Banayi oynamıştı. Süreyya Duru’nun yönettiği “Selahattin Eyyubi” de iki ülkenin ortak yapımı tarihi filmlerden. 1971 yapımı “İki Esir” isimli tarihi filmde Cüneyt Arkın esir pazarında satılan bir köle rolünde karşımıza çıkar. Bu yapımlar çok kısa bir sürede Arkın’ın bir tarihi kahraman mitiyle İran’da tanınmasını sağlayan filmler oldular. Ancak Cüneyt Arkın’ın başrolde olduğu ortak yapımların hepsi tarihi filmler değil. Esmail Koushan’ın kardeşi Mahmut Koushan’ın yönettiği 1971 tarihli “Hak Yolu” filmi, çekildiği dönemde geçen, fabrikada mühendis olarak çalışan Ali’nin amcasının oğlunun kıskançlığından ötürü işinden atılması ve daha sonra tekrar işe alınıp yükselmesinin hikayesini anlatır.
Türker İnanoğlu’nun filmlerinin dışında Memduh Ün’ün yapımcısı olup yönettiği 1969 yapımı “Büyük Yemin” filmi de İran ortaklı, Farsça olarak seslendirilip İran’da gösterilen filmlerden biri. Cüneyt Arkın’la Fatma Girik’in başrollerde olduğu filmde İran’dan kadın oyuncu Firuzan da rol alıyor.
ÜÇ ÜLKELİ CÜNEYT ARKIN FİLMİ: ÜÇ KAĞITÇILAR
1960’ların sonunda başlayan İran-Türkiye ortak yapımları 1970’lerin ikinci yarısında boyut değiştirerek üç ülke ortaklı filmlere kadar uzanmıştı. Yine Türker İnanoğlu’nun Türkiye ayağını oluşturduğu bir projede; İtalya, Türkiye ve İran’dan yapımcılar üç ülkeden de başrol oyuncusu olacak şekilde çok dilli çekilen “Üç Kağıtçılar” filmini ortaya çıkarmışlardı. İtalyan oyuncu Alberto Dell’acqua (Robert Widmark), İranlı aktör Reza Fazeli ve Cüneyt Arkın’ın oynadığı Natuk Baytan’ın yönettiği 1975’te İstanbul’da çekilen “Üç Kağıtçılar “ (İran’da “Üç Arkadaş-Se Refik” ismiyle gösterildi.) filmi dönemin eğlenceli soygun filmlerinden biriydi.
Yetmişlerdeki Türkiye ve İran sinemasının benzer temalardan hareket etmesinin motivasyonuyla iki komşu ve benzer kültürlü ülkenin ortak filmlerle birbirine yakınlaşmasını sağlayan filmler, İran’da 1979 İslam Devrimi’nin, Türkiye’de ise 1980 askeri darbesinin olmasından sonra farklı çizgilerde yoluna devam etti. Ortak sinema anlayışlarından uzaklaşan iki ülke sineması uzun süre kendi yollarında devam etseler de belli bir yaşın üstündeki bütün İranlı sinema izleyicileri, Cüneyt Arkın’ın “Fahrettin” ismiyle İran’da oluşturduğu sarsıcı etkiden nasibini almış durumdadır. Bu sarsıcı etkinin bir benzerini de Yılmaz Güney “Yol” ve “Sürü” filmleriyle yapmıştı. Merak edenler “İran sinemasında Yılmaz Güney etkisi” başlıklı yazımı okuyabilirler.