İran’da sistemin sanatla kurduğu ilişki oldukça karmaşık bir ilişki. Birçok ücretsiz eğitim ve yapım desteğiyle sanat üretimi desteklenirken, kendisini sorgulayan bir unsur uç vermeye başladığında; sanat üretiminden men, film çekmeme cezası ve idamla yargılamaya kadar uzanan bir çizgiyle karşılaşmak hiç de zor olmuyor. Çok sayıda sinemacı farklı gerekçelerle devlet baskısıyla karşılaşabiliyorlar.Geçtiğimiz Temmuz ayında tutuklanan yönetmenler, bu baskılarla ve tutuklanmalarla sınanan ilk yönetmenler değil.
İran’da geçtiğimiz Temmuz sinemacılara yönelik önemli gelişmeler yaşandı. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı alan “Şeytan Yoktur” filminin yönetmeni Muhammed Resulof ve kısa filmleriyle tanınan yönetmen Mustafa Al Ahmed’in tutuklanmasıyla başlayan süreç, yönetmen Cafer Penahi’nin de tutuklanmasına kadar vardı. Oysa her şey çürük yapılan bir binanın çökmesiyle başlamıştı.
SİNEMACILARDAN İMZA KAMPANYASI
Mayıs ayında Huzistan eyaletine bağlı Abadan kentinde çöken 10 katlı binada 40’tan fazla kişi ölmüştü. Bu binaya yapım ruhsatı verilmesini protesto edenlerin rejim aleyhine de sloganlar atmasıyla toplumsal bir gösteriye dönüşen protestolar, İran’ın farklı şehirlerine yayılmış ve şiddetli polis müdahalesiyle bastırılmıştı. Bu polis şiddetini eleştirmek için Muhammed Resulof’un yayınladığı bildiriyi 200 kadar sinemacının imzalamasıyla ibre sinemacılara çevrilmiş ve Muhammed Resulof ve Mustafa Al Ahmed tutuklanmıştı. Cafer Penahi de savcılığa gidip yönetmenlerin akıbetini öğrenmek istemesiyle, tutuklanma talebi olan bir davası olduğu gerekçe gösterilip ona da hapishane yolu gösterildi. Artık olay uluslararası bir boyut kazanırken, imzacı sinemacıların sayısı da Penahi’nin tutuklanmasından sonra 600’ü geçmiş oldu. İmza metnini Tebriz’den dostum belgesel ve kısa film yönetmeni Şehzad Kureyşi benim için çevirdi. Metnin Türkçesi ana hatlarıyla şu şekilde:
“İran’ın farklı yerlerinden, zulüm görmüş kükreyen halk, acı çekmiş Abadanlılarla dostluk göstererek birliktelik için seslerini yükselttiler.
Madem ki halkın öfkesi; devletin yolsuzluğu, hırsızlığı, işlevsizliği ve baskılarından, ötürü protestolara dönüşmüş, halkı bastıran bütün silahlı kuvvetlerde çalışan herkese, hemen silahlarını bırakıp halka dönmelerini söylüyoruz.”
Silahını İndir
İran Sinemacıları
İran’da sistemin sanatla kurduğu ilişki oldukça kompleks ve karmaşık bir ilişki. Çok sayıda ücretsiz eğitim ve yapım desteğiyle sanat üretimi desteklenirken, kendisini sorgulayan bir unsur uç vermeye başladığında; sanat üretiminden men, film çekmeme cezası ve idamla yargılamaya kadar uzanan bir çizgiyle karşılaşmak hiç de zor olmuyor. Çok sayıda sinemacı farklı gerekçelerle sanat içerikleri ya da söylemlerinden ötürü devlet baskısıyla karşılaşabiliyorlar. Tutuklanan yönetmenler, bu baskılarla ve tutuklanmalarla sınanan ilk yönetmenler değil.
İDAMLA YARGILANAN YÖNETMEN: MILANI
Bu bildiriye de imza atan 1960 Tebriz doğumlu Tahmineh Milani de film çektiği için tutuklanan yönetmenlerden biriydi. Milani, 1999 yapımı “İki Kadın” ve 2001 yapımı “Saklı Yarı” (Nimeh-ye Penhan) filmleriyle önemli politik dönüşümler yaşayan İran toplumunun yaşadıklarını kadın karakterler üzerinden resmetmişti. “Saklı Yarı” filminde, rejim değişimi öncesinde solcu bir kadın hareketi içinde yer alan bir karakterin, rejim değişiminden sonra geçmişini saklayarak bir hâkimle evlenmesinin ardından yaşadıklarını resmetti. Kadının geçmişi ve şimdiki yaşantısı arasında yaşadığı gitgeller sonunda, tesadüfen eski bir arkadaşının davasının kocasının önüne gelmesiyle sakladığı geçmişini kocasına bir mektupla anlatmayı uygun bulur. Dönemin solcu kadınlarının da en az öteki İran kadınları kadar ahlaklı olduğu, genel toplumsal kuralların dışında bir hayatları olmadığını göstermeye çalışan yönetmen, filmden sonra tutuklanmıştı. Mevcut İran rejimine ve İslami kurallara karşı geldiği iddiasıyla idamla yargılanan Milani, o dönemki ılımlı iktidarının son döneminde olan Cumhurbaşkanı Hatemi’nin desteğiyle birlikte ulusal ve uluslararası kampanyalarla birlikte hapisten çıkmıştı.
SOKAĞIN SESİNİN YÜKSELDİĞİ ZAMAN: 2009 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ
İslam Devrimi’nden sonra sinemacılar için en önemli kırılmalardan biri 2009 Cumhurbaşkanlığı seçim süreciydi. Çok sayıda sinemacı bu dönemde yargılandı, ceza aldı ya da yurtdışına çıktı. İran’da 2009 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından muhafazakâr aday Ahmedinejad’ın tekrar kazandığı açıklanınca seçimin hileli olduğunu iddia eden çok sayıda gösterici meydanları doldurmuştu. Bu gösterilere destek veren sinemacılara davalar açılmıştı. Bu sinemacılardan biri de artık yurtdışında yaşayan Muhsin Mahmelbaf olmuştu. İslam Devrimi’nin savunup devrim sonrasındaki ilk İslami çizgideki sanatsal üretimlerin üreticilerinden biri olan yönetmen, zamanla mutlak cevaplardan sorular soran bir sinema ve fikir dünyasına yelken açmıştı. 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan gösterilerle ilgili kovuşturmaya uğrayınca da yurtdışına çıkmıştı. Yönetmen, İslamcı bir militan olarak başladığı kariyerine sürreal arayışlarla, seküler Batı ülkelerinde devam ediyor.
İKTİDARA GÖRE DEVLET-SANATÇI İLİŞKİSİ: ILIMLI MI, MUHAFAZAKÂR MI?
İran’ın sanat ortamı Cumhurbaşkanlarının yaklaşımlarına göre şekilleniyor. Sinemacılara uygulanan sansür uygulamalarının izini sürdüğümüzde bu gerçeklik karşımızda beliriyor. 1997’de başlayıp 2005’te sonlanan Muhammed Hatemi dönemi sinemacıların daha rahat üretim yaptıkları, ülkenin daha fazla dışarıya açılma motivasyonu gösterdiği bir dönemdi. Ardından başlayan iki dönemlik Ahmedinejat döneminde sansür politikalarının arttığını söyleyebiliriz. O dönemde İran’da sanatçılar oldukça sıkıntılı günler geçirmişti. Ahmedinejad dönemi, sanat sinemasına destek fonlarının kesildiği, sansürün yoğunlaştığı hatta fiziksel olarak birçok yönetmenin hapis cezasıyla karşı karşı kaldığı bir dönemdi. Bu dönemde Cafer Penahi ev hapsine alınırken, Muhammed Resulov da 6 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Bahman Ghobadi bu dönemde İran’ı terk etmişti.
2013’te başlayan Hasan Ruhani dönemi, daha özgürlükçü bir dönem olma iddiasındaydı. Ceza alan yönetmenler, bu dönemde filmlerini çekmeyi sürdürdüler. Ancak ekonomik olarak başarılı bir politika yürütemeyen Ruhani’den sonra tekrar daha muhafazakâr önermeleri olan İbrahim Reisi, 3 Ağustos 2021’den itibaren ülkenin Cumhurbaşkanı oldu. Sanat ve devlet ilişkilerinde bu değişim hemen kendini göstermeye başladı. Yönetiminin birinci yılında Ahmedinejat döneminde kovuşturmalara uğrayan yönetmenlere zindan yolu gözükmüş oldu.