The Offer: 50.Yılında Godfather Nasıl Çekildi?

“The Offer” dizisi, “The Godfather” filmini sevenler için hoş bir tat bırakan, 70’lerin politik ve sosyolojik atmosferini de es geçmeyen, Hollywood yapımcı dünyasını da yansıtan keyifli bir dizi… Ancak beklentiyi iyi bir filmin nostaljisini yaşamak düzeyinde tutmak şartıyla.

Tüm zamanların en iyi filmleri listesinde sürekli ilk sıralarda yer alan kült gangster filmi “The Godfather” 50 yaşında. Bu yıl bu vesileyle tekrar vizyona giren film için yapımcısı Paramount bir de filmin ortaya çıkış hikâyesini anlatan bir dizi çekti. “The Offer” isimli 10 bölümlük dizi “The Godfather” filminin ortaya çıkış hikâyesini anlatıyor.

ROMANDAN FİLME ‘THE GODFATHER’

‘The Godfather’ romanının yazarı Mario Puzo, başarı yakalayamamış romanlarından sonra, borç içindeyken İtalyan kökenlerine dönüş yapıp Amerika’da filizlenen İtalyan kültürünün oluşturduğu mafya ilişkilerine odaklandığı romanını 1969’da çıkardığında sinema tarihinde unutulmaz bir iz bırakacağını düşünmemişti kuşkusuz. Romanın tutup tutmayacağını da bilmiyordu. En çok satan kitaplar listesine girdiğinde satın alınan film hakları, İtalyan kökenli Amerikalıların hikâyesini anlatan en önemli filmin kapılarını açmıştı. Paramount şirketinin başarılı gitmeyen hasılat çizelgesinde yeni bir alternatif denemek için başlayan proje, hem tesadüfler hem de bireylerin ısrarcı dirayetleri sayesinde düşük bir bütçeyle unutulmaz bir filme dönüşmüştü. Hem konusu hem oyunculukları hem de unutulmaz replikleriyle kült mertebesinin hakkını fazlasıyla veren “The Godfather” filmi, İtalyan kökenli yazarın İtalyan kökenli yönetmenle ve yönetmenin İtalyan kökenli oyuncu ısrarıyla taşların yerine oturduğu sahici bir mafya filmiydi.

FİLMİN HİKÂYESİ ‘THE OFFER’

Filmin yapılış hikâyesini 10 bölümlük bir dizi içinde anlatmayı vaat eden “The Offer”, Mario Puzo’nun romanı yazmaya başlamasıyla başlıyor. Başarısız bir roman yazarının dünyaca ünlü bir yazara dönüşmesinin ilk daktilo seslerini duyduğumuz bu atmosferde, borç içindeyken kimsenin uğramadığı imza gününden çıkıp alacaklılarına yakalanmadan evine dönmeye çalışıp da başarısız olan kumarbaz, savruk bir yazarın bir gününe ortak oluruz. Hiç istemese de İtalyan kökenlerine dönüp ailesinin göç ettiği coğrafyalardan Amerika’ya sirayet eden mafya kültürünü içerden bir gözle yazmaya başladığında başarı da onu takip edecektir. Böylece insanın en iyi üretimi için kendi kökenlerine hareket etmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatan bir tablo karşımızda belirir. Mario Puzo’nun kitabevlerinden dışarı taşan, kitabını imzalatmak isteyenlerin oluşturduğu kuyruğu gördüğünde dizi de artık kitabın film yapılma sürecine doğru evrilmeye başlayacaktır.

2. bölümden sonra Hollywood’un yapımcılar dünyasına odaklanan dizi, genç bir uygulayıcı yapımcı olan Albert S. Ruddy ve Paramount’un yöneticisi Robert Evans’ın etrafında gelişen bir anlatımla filmin yapılış hikâyesine odaklanıyor.

İTALYANLAR FİLME KARŞI

Günümüzde “The Godfather” filminden sonra İtalyan kültürüne hayranlık duyulduğunu düşünsek de filmin yapılmasına engel olmaya çalışan en önemli gücün İtalyan mafya aileleri olduğunu öğreniyoruz dizide. Özellikle romanda kötü bir tablo içinde yansıtılan babası Sicilyalı olan Frank Sinatra, mafya dostlarından filmin yapımına engel olması için yoğun uğraş verir. Yapımcının arabasının saldırıya uğraması da bu uğraşın somut karşılıkları arasında sayılabilir. Mario Puzo için “bir hain” diyen İtalyan kökenli New York senatörü de setin New York’ta kurulmasına engel olmak için elinden geleni yapacaktır. Ancak uygulayıcı yapımcının dönemin en önemli İtalyan mafya figürlerinden biri olan Joseph Colombo ile görüşüp onu ikna etmesi ve filmde Frank Sinatra’nın bölümünün kısaltılıp mafya sözcüğünün kullanılmamasına dair verdiği teminatla hem film çekilecek hem de yeni bir dostluk başlayacaktır. Dizinin en önemli özelliklerinden biri, filmin yapılış hikâyesiyle birlikte dönemin mafya ailelerinin de yansıtılması. Dizinin ilk çatışmasını da bu ilişki oluşturuyor. Zira İtalyanlara rağmen bir İtalyan filmi çekmek mümkün değildir.

YAZAR, YÖNETMEN VE OYUNCU İTALYAN

Daha önce çektikleri mafya filmi “The Brotherhood”da ne yönetmen ne de oyuncular İtalyan kökenli olmayan Paramount filmin inandırıcı bulunmamasından ötürü bu kez İtalyanlarla çalışma noktasında daha esnek davransa da bu hiç de kolay olmaz. Filmin belki de en önemli başarısı olan yerelliği sağlamasının temel motivasyonu olan inandırıcı oyuncular ve senaryonun, İtalyan yönetmen Francis Ford Coppola’nın Mario Puzo’yla birlikte çalışmasının eseri olması dizinin temel dayanağını oluşturuyor.

AL PACINO ISRARI

1970’lerin başında Francis Ford Coppola, henüz önemli başarılar kazanmış bir yönetmen değildi. Dizide onun dışındaki alternatiflerin üzerinde durulmasa da film teklifinin yapıldığı ilk yönetmenlerden biri Coppola değildi. Ancak Coppola’nın filme kendi rengini vermek için her bir noktasıyla ilgili uzlaşmaz mücadeleler vermesinin izlerini dizide görebiliyoruz. Bilindiği gibi filmde Al Pacino henüz oldukça deneyimsiz olduğu için yapımcılar tarafından uzun süre kabul edilmemişti. Dizide bu bölümler ayrıntılarıyla işlenmiş. Al Pacino’nun genç ve heyecanlı hallerini resmeden dizi, onun bir Coppola eseri olarak ortaya çıktığını gösteriyor. Al Pacino’nun oynadığı kısımlar henüz filmin başında yapımcı tarafından izlendiğinde, yapımcı zaten istemeden kabul ettiği oyuncunun filmden çıkarılmasını ister. Coppola, filmin en kilit sahnesi olan restorandaki suikast sahnesini çekim planında öne alıp yapımcıya da izleterek Al Pacino’nun devleşen oyunculuğuyla yapımcıyı ikna eder. Bu hayati hamlesiyle filmi kurtarmış olur. Her ne kadar Marlon Brando’nun unutulmaz oyunculuğu “The Godfather”ı unutulmaz yapsa da Al Pacino filme İtalyan kökenleriyle çok şey katacaktır. Filmdeki mekanlar için de Coppola’nın verdiği mücadele dizinin en önemli noktalarından biri. Yönetmenin Sicilya çekimleri için bitmek bilmeyen ısrarına teslim olan yapımcılar, güç bela küçük bir bütçeyle çekilen Sicilya setine ikna olurlar. Diziden anlıyoruz ki filmin en çarpıcı ve unutulmaz bölümlerinden olan Sicilya bölümü, yönetmenin inatçı bir İtalyan olmasının sinema tarihine armağanıdır.

“The Offer” dizisi, “The Godfather” filmini sevenler için hoş bir tat bırakan, 70’lerin politik ve sosyolojik atmosferini de es geçmeyen, Hollywood yapımcı dünyasını da yansıtan keyifli bir dizi… Ancak beklentiyi iyi bir filmin nostaljisini yaşamak düzeyinde tutmak şartıyla.

Rıza Oylum

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri, İran Sineması ve Film Gibi Geçti-Ediz Hun kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihazırda Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, Gazete Duvar’da köşe yazarı ve Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmeni olan Oylum; Türkiye PEN Yazarlar Derneği, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) ve FEDERO (Avrupa ve Akdeniz Film Eleştirmenleri Federasyonu) Üyesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Diziler Edebiyat Uyarlamaları

Hamlet Büyükada’ya Gelirse

Gain’in yöneticileri cesaretli olup da “Hamlet” gibi saygın projelere devam ederlerse pazar paylarını ve saygınlıklarını arttıracaklarına şüphe yok. Ancak önce kendi afişlerini sansürleyerek; eskiyen, son kozlarını oynayan bir zihniyete teslim olarak mı, yoksa yeni gelen özgürlük ruhuna dahil olarak mı toplum karşısına çıkacaklarına karar vermeleri gerekiyor. Kaan Müjdeci’nin yazıp yönettiği “Hamlet” dizisi, dijitalde yayın yapan […]

Devamını Oku
Diziler

Polonya Polisiyeleri: Geçmişle Kapanmayan Hesap

Yönünü artık Amerikan siyasi çizgisine çeviren Polonya’da hem Amerikan askerî üslerinin yenileri yapılıyor hem de Netflix ofisi açılıyor. Projelerin temel motivasyonunu sosyalist dönemi bir baskı dönemi olarak resmederek sadece olumsuz bir tablo içinde imgeleyen yeni dönemin film ve dizileri; bu liberal özgürlük ortamında sözgelimi henüz kürtaj karşıtı yasalardan ötürü ölen kadınlara odaklı hikâyeleri anlatmaya başlamadı. […]

Devamını Oku
Netflix,Freud,freudyen,polisiye,politik,ego,ego çatışması,Sigmund Freud,dizi,kuram,
Alman Sineması Diziler

Freud Dizisine Freudyen Bir Bakış

Netflix platformunda mart ayında yayınlanan ilk Avusturya dizisi olan Freud, çok ilgi gördü.

Devamını Oku