Benim Yalnız ve Oscarsız Ülkem

Bu yıl şayet Oscar için “Bağlılık Hasan” yerine Ferit Karahan’ın “Okul Tıraşı” seçilseydi Türkiye’nin adaylık düzeyinde şansının olabileceği bir yıl olabilirdi. Uluslararası festivallerde 2021’de adını en çok duyuran yapımdı “Okul Tıraşı”. Ferit Karahan’ın ikinci uzun metrajlı filmi, toplamda 100’den fazla festivalde gösterilip 20’den fazla ödül alarak yılın en çok ödül alan ulusal filmi oldu.

Oscar Ödülleri aday listelerinin açıklanmasından sonra 27 Mart’ta 94’üncü Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ kategorisi için bu yıl 93 ülkeden başvuru oldu. Oscar seçicileri son beş film olarak “Drive My Car” (Japonya), “Flee” (Danimarka), “The Hand of God” (İtalya), “Lunana: A Yak in the Classroom” (Butan) ve “Julie” (Norveç) filmlerini seçtiler. Türkiye’nin adayı “Bağlılık Hasan”, aralık ayında açıklanan 93 film arasından seçilen 15 filmlik kısa listeye giremeyip erkenden elendi.

THE HAND OF GOD FİLM EKİBİ

Yabancı Dilde En İyi Film kategorisi Oscar ödülünün dünya sinemasına bıraktığı küçük bir pencere ve bu pencereden son yıllarda olanca yakıcılığıyla ülke sineması örnekleri Hollywood’un üstüne gölge etmeye başladı. Öyle ki artık bu kategoride olanlar öteki kategorilere de uzanmaya başladılar. “Amour” filmiyle adaylık düzeyinde başlayan bu durum, Alfonso Cuarón’un yönettiği “Roma” ve Bong Joon-ho’nun yönettiği “Parazit” filmleriyle birlikte çıtayı yükseltmeye başladı; yabancı film kategorisindeki filmler ana kategorilerde büyük başarılar kazanmaya başladılar. Bu yıl da Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinin favori filmi olan Japon yazar Murakami’nin aynı isimli öyküsünden yönetmen Ryûsuke Hamaguchi’nin uyarladığı “Drive My Car”, Uluslararası En İyi Film kategorisinin yanında En İyi Yönetmen, En İyi Film ve En İyi Uyarlama Senaryo dallarının da güçlü adayı haline geldi. Öyle görülüyor ki ülke sinemalarının gözle görünür hale gelen yükselişi, sinemanın hâkim yapılarını da artık daha fazla farklı dillerde çekilen filmlere alan açmaya mecbur bırakıyor.

AMOUR

Ülke sinemaları, Hollywood sinemasına karşı cepheyi güçlendirirken Oscar yarışında Türk sineması bir türlü istediği başarıyı yakalayamadı. Berlin’de ve Cannes’da büyük ödüllerin sahibi olan ulusal filmlerimiz oldu ama Oscar yolunda bir türlü ipi göğüsleyemedik. Hatta yarışa dahil dahi olamadık. “Susuz Yaz”, “Uçurmayı Vurmasınlar”, “Piyano Piyano Bacaksız”, “Manisa Tarzanı”, “Eşkıya”, “Gönül Yarası”, “Dondurmam Gaymak”, “Takva ” ve “Bal”, Türkiye’nin heykelcik için Amerika’ya yolladığı filmlerden.

NURİ BİLGE CEYLAN OSCAR ALIR MI?

Nuri Bilge Ceylan filmleri de özellikle Cannes başarılarından sonra Oscar için Türkiye’nin favori aday filmlerinden oldular. Cannes’dan Altın Palmiye‘yle dönen “Kış Uykusu”, Türkiye’nin Oscar adayı olarak yarışmıştı. Ceylan’ın ilk Oscar yolculuğu 2003’de “Uzak” filmiyle olmuştu. “Uzak”, son dokuz film arasına kalamamıştı. 2008’de ise “Üç Maymun” ile Oscar yarışında Türkiye’yi temsil eden Ceylan, bu kez Akademi ödüllerinde son dokuz film arasına kalmayı başarmıştı. Ceylan 2011’de “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmiyle tekrar aday olmuştu. O da ilk eleme olan son 9 film arasına kalamamıştı. Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Ahlat Ağacı” da Türkiye namına Oscar yolculuğuna yollandı. Ne var ki “Ahlat Ağacı”nın yolculuğu da kısa sürdü, aday olamadı. Şimdilik Oscar yolundaki tek başarımız Nuri Bilge Ceylan’ın ilk elemeyi geçen “Üç Maymun” filminin son dokuz filmden biri olması. “Üç Maymun” da sonraki elemede resmi adaylık statüsü kazanan son beş film arasına kalamamıştı. Belli ki Oscar seçicilerinin beklediği sinema anlayışı Ceylan’ın Cannes’da karşılık bulan estetik sineması değil.

SEMİH KAPLANOĞLU’NUN OSCAR MACERASI

Semih Kaplanoğlu da Nuri Bilge Ceylan gibi filmleriyle Türkiye’nin Oscar adaylığının favori isimlerinden. “Bal”, “Bağlılık Aslı” ve bu yıl da “Bağlılık Hasan” filmleri Türkiye’deki Oscar seçicilerinin Oscar için uygun gördüğü filmler oldular. Ancak hiçbiri herhangi bir başarı göstermedi.

FARKLI ÜLKELERİN TÜRKÇE OSCAR ADAYLARI

Farklı ülkelerin aday gösterdiği Türkçe filmler Türkiye’nin gösterdiği filmlerden daha başarılı oldu. 1990’da Anadolu’dan bir ailenin İsviçre’ye göç etmesini anlatan “Umuda Yolculuk”, Oscar yarışında birinci olmuştu. “Umuda Yolculuk”, Xavier Koller yönetiminde çekilmiş, Türkiye’de yaşayan Maraşlı Alevi bir ailenin yasa dışı yollarla hiç bilmedikleri İsviçre’ye girmeye çalışmasını anlatıyordu. Film; İngiltere, İsviçre ve Türkiye’nin ortaklığında yapılmıştı. Senaryosunu Feride Çiçekoğlu’nun yazdığı yapımın başrollerini ise Nur Sürer, Necmettin Çobanoğlu, Emin Sivas, Yaman Okay ve Mathias Gnadinger paylaşmıştı. İsviçre adına yarışan film, Oscar başarısını bir Anadolu hikâyesiyle Xavier Koller’in kariyerine yazdırmasını sağlamıştı.

Nihat Seven’in 2014 yapımı “Uzun Yol” filmi de İngiltere namına Oscar yarışına aday olmuştu. Evlendiği eşi ve çocuğundan uzaklaşıp kumar masalarıyla yakın ilişki kuran bir kamyon şoförüne odaklanan film, Oscar’da başarı gösteremedi ama yıllar sonra ilk defa Türkçe bir film farklı bir ülkenin adayı olmuştu.

Deniz Gamze Ergüven’in 2015 yapımı filmi “Mustang”, aynı yıl Türkiye’de geçen Türkçe bir film olarak Fransız yapımcısının varlığından ötürü Fransa’nın Oscar adayı olmuştu. Yönetmen Türkiye yerine Fransa adına aday yapılma serüvenini şu şekilde anlatıyor: “Her şey çok hızlı gelişti, Türkiye’nin hayır dediği günün ertesi günü, Fransız yapımcı Fransa’da aday gösterilmesi için yasal başvuru yaptı. İlk noktadan itibaren biz filmi prodüksiyondan çıkarttığımız andan itibaren Fransa sarıldı filme. Ben Fransız Kültür Bakanlığı’na davet edildim, tamamen kucaklandı. Zaten Cannes Festivali’nde Fransa’yı temsil etmiştim. Beni tamamen benimsediler hiçbir ayrım yapmadan. Ben onların gözünün önünde büyümüş bir yönetmenim, yapımcım Fransız.’’

Fazlaca oryantalizm kokan “Mustang”in festivallerde önü oldukça açıktı. Oscar adayı olan film, aday olup Oscar alamasa da yönetmenin kariyerine inanılmaz bir katkı yaparak Hollywood’a transfer olmasını sağlamıştı. Hollywood’da çektiği ikinci filmi “Kings”te, 1992’de Afrikalı kökenli ABD vatandaşı Rodney King’i darp eden polislerin serbest bırakılmasıyla başlayan Los Angeles olaylarını konu edindi. Bu filmde ilk filmin yaptığı etkiyi yapamasa da Oscar akademisine de seçilen yönetmen, ilk uzun metraj filmiyle edinilmesi zor bir kariyer sıçraması yakalamış oldu.

OSCAR YOLUNDA TÜRKİYE’NİN KORE SEVGİSİ

Türkiye, Oscar için Kore hikâyelerinden de medet ummayı denedi. Ancak sonuç değişmedi. 90. Oscar Ödülleri Türkiye’nin Oscar adayı Kore Savaşı’nda 15 ay boyunca ailesiz kalan Koreli bir kız çocuğunu büyütüp ona Ayla ismini veren Süleyman Astsubay’ın savaş sonrasında yıllarca Ayla’ya ulaşma mücadelesini anlatan “Ayla” filmi olmuştu. Film, televizyon estetiğinde büyük bütçeli bir melodramdı. Ülkenin Oscar seçicileri “Ayla” filminin belki Amerika peşine takılıp Kore İç Savaşı’na asker gönderdiğimiz için Amerika’da bir karşılığının olacağını düşünmüş olabilirler. Ancak 93. Oscar Ödülleri için Güney Kore sinemasından uyarlama olan “Yedinci Koğuştaki Mucize” filminin seçilmiş olmasını anlamak zor. Kore yapımı aslı Oscar’a yollanmamış olan filmin uyarlamasını Türkiye Oscar Komitesi Oscar Adayı olarak belirlemişti.

OSCAR İÇİN KAÇAN TREN: ‘OKUL TIRAŞI’

Bu yıl şayet Oscar için “Bağlılık Hasan” yerine Ferit Karahan’ın “Okul Tıraşı” seçilseydi Türkiye’nin adaylık düzeyinde şansının olabileceği bir yıl olabilirdi. Uluslararası festivallerde 2021’de adını en çok duyuran yapımdı “Okul Tıraşı”. Ferit Karahan’ın ikinci uzun metrajlı filmi toplamda 100’den fazla festivalde gösterilip 20’den fazla ödül alarak yılın en çok ödül alan ulusal filmi oldu. Yönetmenin 90’larda Güneydoğu’da yaşadığı yatılı okul deneyiminden hareketle ortaya çıkan film, yerli bir problematiği evrensel bir sinema diliyle anlatma başarısı gösteriyor.

“Okul Tıraşı”, karlar altında mahsur kalınmış yatılı okulda Yusuf’un baygın halde olup uyanamayan oda arkadaşının iyileşmesi için bütün okul bürokrasisini silsileli bir şekilde haberdar etmesiyle gelişen olayları resmediyor. Filmde; vicdan, sorumluluk ve sorumsuzluk aynı kareye giriyor. “Okul Tıraşı”nda hem oyunculuklar hem sinematografi hem de senaryo matematiği övgüyü hak ediyor. Takip kameranın yarattığı gerçekçi ortam bana Nazi toplama kampında ölülerin yakılmasında görevli bir Yahudi tutsağın gerginliğini anlatan László Nemes’in yönettiği “Saul’un Oğlu” filmini hatırlatmıştı. Bu benzerliğin tesadüf olmadığını daha sonra anladım. Zira László Nemes ve Ferit Karahan okul arkadaşıymış. Ferit Karahan Oscar adaylığı için henüz aday gösterilecek film belli değilken oldukça açıklayıcı ve bilinçli bir açıklama yapmış. Açıklamasında Oscar ödülü alan László Nemes’e de atıf yapıyor:

“Türk sinemasının Oscar adaylığına birçok film için başvuru yapıldı. Jürinin kimi seçeceğini bilmiyoruz. Eğer ‘Okul Tıraşı’nı seçerlerse bizim planımız hazır. ABD’de çok iyi bir dağıtımcımız olacak. Daha önce Oscar almış bir arkadaşım var, onun dağıtım şirketi. Çok iyi bir reklam kampanyası yürüteceğiz. Muhtemelen ben 2 – 3 aylığına ABD’ye yerleşeceğim ve neredeyse şehir şehir, kasaba kasaba gezeceğiz. Zaten şu an film ABD’nin önemli film festivallerine gitmiş durumda. Mesele önemli olduğu ve film dünyada bütün coğrafyalardan ödül aldığı, sevildiği için ‘Okul Tıraşı’nın şansının çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Ustalarımız da başvuruda bulundu, onların filmleri de iyi ama Oscar dinamiği çok farklı. Filmlerin çok uzun olmaması, tansiyonunun yüksek, izlenebilir olması ve tanıtımının iyi yapılması lazım. Tanıtım için de tabii ki para harcanması… Biz bunların hepsini becerebiliriz. Zaten elimizde öyle bir film de var. ‘Okul Tıraşı’ çok izlenebilir, ABD’lilerin sevebileceği bir film. Geçmişte gördük, bu tür filmleri hemen seçiyorlar ve ilk 5’e alıyorlar.”

Türkiye’nin Oscar seçicileri, en sevdikleri yönetmenin filmini yollamak yerine Oscar matematiğine göre tercihte bulunmaya başlaması, başka bir değişle duyguları yerine mantıklarının sesini dinlemeleri ulusal sinemamız adına önemli bir adım olacak. 87. Oscar Ödülleri için Rusya’nın Oscar seçicileri Andrey Zvyagintsev’in “Leviathan“ filmi içeriğindeki bürokratik eleştirilerden ötürü neredeyse Rusya’da yasaklanacak kadar tartışılırken bu filmi aday göstermişlerdi. Film 80’e yakın uluslararası filmi eleyip son 5 film arasına kalma başarısı göstermişti. Ez cümle; Türkiye’nin Oscar seçicilerinin Rusya’daki Oscar seçicilerinden öğrenecekleri çok şey var.

Rıza Oylum

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri, İran Sineması ve Film Gibi Geçti-Ediz Hun kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihazırda Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, Gazete Duvar’da köşe yazarı ve Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmeni olan Oylum; Türkiye PEN Yazarlar Derneği, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) ve FEDERO (Avrupa ve Akdeniz Film Eleştirmenleri Federasyonu) Üyesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Türk Sineması

Sinemada Atatürk: Kutsalın Dayanılmaz Ağırlığı

Disney +’ın Cumhuriyet’in 100. yılı için yaptırdığı Atatürk dizisini platform bünyesinde yayımlamaktan vazgeçip sinema ve televizyon yayını olarak vereceğini duyurmasından sonra ortaya çıkan durum aslında 100 yıldır tekrar eden bir Atatürk filminin yapılamama hikayesinin devamı. Atatürk’ün hayatı henüz yaşadığı dönemden başlayarak sinemaya çekilmeye çalışılsa da bir türlü istenilen sonuç ortaya çıkmadı. Ulusal sinemamızın tabu konularından […]

Devamını Oku
Türk Sineması

‘Güz Sancısından ‘Kulüp’e: Sinemada 6-7 Eylül Olayları

Üzerinden 67 yıl geçen bu kara günleri ısrarla yok sayarak, görmezden gelerek yıllarımızı geçirdik. Son derece trajik insan hikâyelerinin olduğu bu konuyla ilgili çekilen 2 dizideki birer bölümün yanında 1 tane de filmimiz var. Tomris Giritlioğlu’nun “Güz Sancısı” filmi. 67 yılın özeti, çekilen iki dizide birer bölüm, bir de sinema filmi… Netflix’te yayımlanan “Kulüp” dizisi, […]

Devamını Oku
Türk Sineması

Sarraf Salomon’dan Sokak Kızı Kirpi’ye: Sinemamızın Yahudileri 

Ulusal sinemada Yahudiler, adeta yokmuşçasına birkaç karikatür tiplemenin ötesine geçemediler. Geniş toplum kesimleri için bilinmezliklerini korudular. “Kulüp” dizisinde bir anda karşımızda beliren İstanbul fonundaki Yahudi cemaatinin bireyleri, yaşam pratikleri ve kültürleri biraz da bu bilinmezlikten ötürü büyük ilgi gördü. Sinemamız titiz bir yaklaşımla dilini ve konu çeperini zenginleştirdikçe “Kulüp” gibi yenilikler içeren dizilerin gördüğü ilgiyi […]

Devamını Oku