Sinemada Zürafa Sokak: Yıkılan Bir Sokağın Görsel Hafızası

Devlet nizamında vergi alınarak kadın bedeninin satışa çıkarıldığı Zürafa Sokak ulusal sinemamızda da özellikle 1980’lerde birden çok filme konu oldu. 1980 sonrası ulusal sinemada birkaç önemli başlık öne çıkıyordu. Kadın filmleri olarak isimlendirilen şehir hayatı içinde kadının kendini keşfetmesini merkeze alan filmler, 12 Eylül Darbesi’nin yarattığı hasarı merkeze alan filmler ve arabesk filmler en yaygın üst başlıkları oluşturuyordu. 

İstanbul Karaköy’de, genelevlerin olduğu Zürafa Sokak’ta bir dönüşüm projesi başlatılıyor. Pandemiyle birlikte kapatılan genelev sokağının kültür-sanat vadisine dönüştürüleceği duyuruldu. Bu dönüşüm nasıl olacak şimdilik belli değil. Önümüzdeki dönem nasıl bir sokak olacağını göreceğiz. 

Devlet nizamında vergi alınarak kadın bedeninin satışa çıkarıldığı bu mekân, ulusal sinemamızda da özellikle 1980’lerde birden çok filme konu olmuştu. 1980 sonrası ulusal sinemada birkaç önemli başlık öne çıkıyordu. Kadın filmleri olarak isimlendirilen şehir hayatı içinde kadının kendini keşfetmesini merkeze alan filmler, 12 Eylül Darbesi’nin yarattığı hasarı merkeze alan filmler ve arabesk filmler en yaygın üst başlıkları oluşturuyordu. Genelev kavramı çoğunlukla arabesk filmlerde karşımıza çıkıyordu. 

GALATA KULESİ SİMGELİ GENELEV 

Şerif Gören’in yönettiği “Güneş Doğarken” (1984) filmi genelev sokağının oldukça kısa da olsa gösterildiği ilk örneklerden biri olarak öne çıkar. Filmde kadraja önce Galata Kulesi girer. Yönetmen Galata Kulesi’ne yakın plan yapıp genelevin sokağına giriş yapar. İstanbul’un simgesi kule, fiziksel yakınlığına gönderme yapılarak Zürafa Sokak’taki genelevi simgeler. Genelevde çalışan Nalan’ı (Hülya Avşar) çalıştığı evde görürüz. Daha sonra kendisine musallat olan belalısından kaçmak için Konya genelevine doğru yolculuğa çıkar. Orada tanıştığı kabadayı Davut’la (Kadri İnanır) aşk yaşayacaktır. Sonraki filmlerde de olduğu gibi hem toplumsal baskılar hem de Davut’un hayatı bu aşkın mutlu sona varmasına imkân vermez. Filmin sadece girişinde gösterilen uzak çekim gerçek genelev sokağı çekimleri, sinemamızın seksen sonrasındaki ilk genelev çekimlerinden biriydi. Filmin devamında müteahhit, siyaset ve mafya ilişkilerine dair dönemin ruhunu yansıtan yönetmen, genelevde çalışmış olan kadınla bir kabadayının aşkına odaklanarak filmin görünen konu çeperini oluşturur. 

KAFASI KARIŞIK BİR GENELEV GERÇEKLİĞİ: ’14 NUMARA’ 

1985 yapımı Sinan Çetin’in yönettiği “14 Numara”, Karaköy’deki genelevin en yaygın çekimlerini içeren film olarak tarihteki yerini almıştı. Film, genelevde çalışmaya başlayan Bahar’ın (Serpil Çakmaklı) Beyoğlu’nun izbe, çöp dolu sokaklarında yürüyerek kendi başına bu sokağa yolculuğuyla başlar. Yolda Bahar’ı görüp takip eden, Karaköy’de babasının kereste dükkanında çalışan Necmi, (Bülent Bilgiç) Bahar’a âşık olmuştur. Artık onun çalıştığı evin müdavimidir. Bahar’la evlilik hayalleri kurarlar. Genelevde çalışan yaşı geçkin bir kadın olan Zargana’nın parasını sürekli kumarda harcayan dostu Arap (Hakan Balamir) ise artık Bahar’ın korumalığına başlayıp onun parasını da almaya başlayacaktır. Arap, Bahar ve Necmi’nin aşklarına engel olmayı kendine görev bilir. Yönetmen, mekân ve insan denklemini çoğu zaman karışık bir kurgu içinde ve hikâyeden bağımsız görüntüler toplamıyla, Sovyet kurgucu Sergey Ayzenştayn’ın montaj kuramını hatırlatırcasına çöpler, kirli duvarlar, lağım suları vs. eşliğinde vererek atmosferin olumsuz havasını yansıtmaya çalışır. Hakan Balamir dışındaki oyunculuklar çok teatral olmakla birlikte belgesele yakın dönem fotoğrafını veren film, yönetmenin dağınık anlatımına ve birbirinden kopuk sahnelerine rağmen bu sokağı kullanan en önemli film sayılmalı. Bütün genelev ve aşk denklemini içeren filmler gibi Sinan Çetin de filmini mutlu sona bağlamaz. Zira genelevde bulunan bir kadına Türk sineması hiçbir filmde yaşamını değiştirme hakkı tanımayacaktır. Ya intihar ederler ya öldürülürler, burada da durum farklı olmaz. 

SOKAK SOKAK GENELEV ARAMAK 

Kartal Tibet’in yönettiği “Keriz” (1987) filminde de Karaköy’deki genelevden görüntüler kadrajda yerini alır. Zülfü (Kemal Sunal), hakkında dedikodu çıkartılan eşi Zülfüye’yi (Perihan Savaş) öldürmek için İstanbul’a gelip genelevin yerini aramaya başlar. Sultanahmet’ten Beyoğlu’na kadar sora sora genelevi bulup eşinin fotoğrafıyla genelevlerden birinden içeriye girer. Burada yaşananalar ise genelevlerin sermaye ilişkilerine dair bir fikir verir. Karısının fotoğrafını gören kadın “güzel kadınmış kaç para istiyorsun? ” diyerek erkeklerden satın alınan kadınlarla oluşan bir endüstriye dair somut bir örnek ortaya koyar. 

‘KARA ZİNDAN’: SEVGİLİ GENELEVE DÜŞERSE 

İbrahim Tatlıses’in hem oynayıp hem yönettiği filmlerden biri olan “Kara Zindan” (1988), da genelev sokağını mekân seçen filmlerden biri. İş arkadaşı Ayşe (Fulden Uras) ile iki yıldır sözlü olan Cemal (İbrahim Tatlıses), Ayşe için başlık parası biriktiriyordur. Ayşe’ye minibüs şoförü İdris (Erdinç Akbaş) de talip olur ancak olumsuz yanıt alınca onu kaçırıp cinsel saldırıda bulunur. Cemal, İdris’i öldürdüğünde ise Ayşe “kirletilmiş”, toplumsal olarak kabul görmeyen, kimsesiz kalmış bir kadındır. Evi taşlanır ve sokaklarda sabahlamak zorunda kalır. Sokakta biri onu bulup Karaköy’deki geneleve götürür. Gerçek sokak görüntülerinin kullanılmasıyla çekilen filmde, genelev sokağında toplaşmış kalabalıklar sokağın yeni gelenine yer açacaktır. “Kara Zindan”da Cemal, hapishaneden çıktıktan sonra geneleve gidip eski sevgilisini görür ama çoğu filmde olan kadına hakaret etme bölümü bu filmde yoktur. Cemal, Ayşe’yi genelevden çıkarıp yol arkadaşı Arif’le birlikte (Aydemir Akbaş) mahalleye getirir. Bu oldukça çarpıcı bir sahnedir. Ne yazık ki bu yenilikçi ve toplumsal tabulara kafa tutan tavır gene mutlu sona ulaşmaz. Cemal, öldürdüğü cinsel saldırı zanlısının kardeşi tarafından öldürülür. Böylece hikâye yine kadının cinsel saldırıya uğramışlığından sonra gündelik hayatını sürdüremeyeceğini imgeler. 

GENELEVE PATRON OLAN ÇALIŞAN: ‘PATRONİÇE’ 

Melih Gülgen’in 1987’de çektiği iki film olan “Patroniçe 1” ve “Patroniçe 2” filmlerinde sevgilisi tarafından kandırılıp genelevde çalışmak zorunda bırakılan bir kadının zamanla genelev patroniçesi olmasıyla yaşananlar anlatılır. Genelev patroniçesi olan eski hayat kadını, artık Karaköy’deki geneleve korumalarıyla giren bir liderdir. Gerçek mekanlarda çekilen filmlerden biri olan “Patroniçe” serisi, genelevdeki rant savaşını resmederken genelevin yönetim gerçekliğini de gösterir. Erkeklerin sahibi olduğu rantı artık eski genelev çalışanı yeni patroniçe alacaktır. Filmde dönemin genelevi çoğunlukla geniş planlarla resmedilir. 

MERHAMETLİ KOCA: ‘ONA SEVDİĞİMİ SÖYLE’ 

Beş farklı yönetmenin farklı hikâyeler anlattıkları “Yer Çekimli Aşklar” filminin Memduh Ün’ün yönettiği “Ona Sevdiğimi Söyle” bölümünde karısını bırakıp Almanya’da çalışmaya giden adamın, karısının genelevde olduğunu haber almasıyla gelip onu öldürme planını izleriz. Silahla geneleve giden adam, karısını öldürmeden yüzüğünü evi işleten kadına bırakıp mekânı terk eder. Özcan Deniz’in ilk kez oyuncu olarak kamera karşısına geçtiği bu filmin bütününe ulaşamadığım için bütünlüklü bir yorum yapamıyorum. 

Genelev sokağının gösterildiği filmlerde çoğu zaman kadınlar cinsel saldırıya uğramaları sonucunda daha sonra seks işçisi olarak karşımıza çıkarlar. Filmlerde cinsel saldırıya uğradıklarında onlara herhangi bir çıkış yolu tanınmaz. Bu dönem filmlerinde, kadın cinsel saldırıya uğradıysa artık hayatının kalan kısmında da cinsel saldırıya uğramak zorundadır. Kadının artık tek bir seçeneği vardır. O da bedenini bir meta haline getirmesi ve bu metanın vergisini de devlete ödemesidir. Bu girdaptan çıkmak isterse ya kendisi ya da onu seven erkek ölerek bedel ödemelidir. 1980 sonrası ulusal sinemamız bunun dışında bir alternatifi kadrajına almayı uygun bulmadı. 

AYNA’DAN GENELEV SOKAĞINA ARABESK KLİP 

Filmlerin yanında müzik kliplerinde de Karaköy’deki genelevin karşımıza çıktığı olmuştu. 1980’lerin arabesk filmlerinin kopyası bir hikâyenin anlatıldığı, Ayna grubunun 1999 yapımı “Gelincik” şarkısının klibinde; birbirini seven, gecekondu mahallesinde yaşayan iki genç karşımıza çıkar. Erkek işe yeni giriyorken, kadın çalıştığı konfeksiyon atölyesinde çayına ilaç atılarak cinsel saldırıya uğrar. Artık evlilik hayalleri kurduğu sevgilisiyle olamayacaktır. Ona uzaktan veda edip tek başına sokaklarda gece vakti dolanmaya başlar. Öteki sahnede ona yaklaşan bir adamın onu geneleve götürüşünü izleriz. Sevgilisi ise artık meyhanelerin müdavimidir. Geçmişte evlenme planları kurduğu kadının yerini öğrendiğinde ise onun yanına gidip ona hakaret etmeyi seçecektir. Klibin sonunda ise kadını odasında kendini asarken izleriz. Türk sinemasının cinsel saldırıya uğrayan kadınlara sunduğu tek alternatif olan hayatlarının kalan kısmında da bu cinsel saldırıyı sistematik olarak ve devlete vergi vererek sürdürme zorunluluğu Ayna’nın klibinde de kendini tekrar eder. 

CEM KARACA’NIN SAFİNAZ’I KURTULUR MU? 

1970’lerin Türk sinemasında Karaköy’deki genelevin gösterildiği film bulamadım. Gözümden kaçan olabilir. Ancak o yıllarda bir Cem Karaca şarkısında arabesk filmlerdeki denklem şarkı sözü olarak karşımıza çıkar. Cem Karaca’nın 1978’de “Kahrolsun Yoz Müzik” yazan kapağıyla çıkardığı LP’de “Safinaz” şarkısı arabesk bir kaderin isyanını anlatırdı. Karaca şarkısında kapıcı kızı Safinaz’ın çalıştığı fabrikada “muhasebeye takılan” Niyazi’nin cinsel saldırısına uğradıktan sonraki “kurtuluşsuz” halini anlatırken genelevden bahis açar: 

“Baba evinden çıkıp gitmek kurtuluş mu, kurtuluş mu? 

Düşündün mü bu yolun sonu düzlük mü ya yokuş mu? 

Varacağın en son nokta doğru mu yanlış mı? 

Nereye Safinaz? 

… 

Genelevde sermayesin, patron alır kazancını 

Dostun kumarda kaybeder senden çıkarır hıncını 

Yıllar geçer sen çökersin, dilenirsin aç avcunu 

Nereye Safinaz? 

Bazen şansın yaver gider biri çıkar evlenirsin 

Bazen açarsın gözünü bir genelev işletirsin 

Söylesenize Safinazlar bütün bunlar kurtuluş mu? kurtuluş nerede?” 

Dönemin politik atmosferinde Cem Karaca Safinaz’ın hikâyesi için bir açıklama da koyar plağının içine. Türk filmlerinde Safinaz’lar için umut ışığı yakılmadı, onlara kurtuluş şansı tanınmadı. Ama ben Karaca’nın umut dolu hıncıyla bitirmek istiyorum: 

“Bu uzunçaları Safinazlara acıdığımdan yapmadım… Acıyamam ki… Ama sizi bu hale düşürenlerle kavgam, sizi ve her şeyi kurtarana dek sürecektir. ” 

Rıza Oylum

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri, İran Sineması ve Film Gibi Geçti-Ediz Hun kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihazırda Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, Gazete Duvar’da köşe yazarı ve Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmeni olan Oylum; Türkiye PEN Yazarlar Derneği, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) ve FEDERO (Avrupa ve Akdeniz Film Eleştirmenleri Federasyonu) Üyesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Türk Sineması

Sinemada Atatürk: Kutsalın Dayanılmaz Ağırlığı

Disney +’ın Cumhuriyet’in 100. yılı için yaptırdığı Atatürk dizisini platform bünyesinde yayımlamaktan vazgeçip sinema ve televizyon yayını olarak vereceğini duyurmasından sonra ortaya çıkan durum aslında 100 yıldır tekrar eden bir Atatürk filminin yapılamama hikayesinin devamı. Atatürk’ün hayatı henüz yaşadığı dönemden başlayarak sinemaya çekilmeye çalışılsa da bir türlü istenilen sonuç ortaya çıkmadı. Ulusal sinemamızın tabu konularından […]

Devamını Oku
Türk Sineması

‘Güz Sancısından ‘Kulüp’e: Sinemada 6-7 Eylül Olayları

Üzerinden 67 yıl geçen bu kara günleri ısrarla yok sayarak, görmezden gelerek yıllarımızı geçirdik. Son derece trajik insan hikâyelerinin olduğu bu konuyla ilgili çekilen 2 dizideki birer bölümün yanında 1 tane de filmimiz var. Tomris Giritlioğlu’nun “Güz Sancısı” filmi. 67 yılın özeti, çekilen iki dizide birer bölüm, bir de sinema filmi… Netflix’te yayımlanan “Kulüp” dizisi, […]

Devamını Oku
Türk Sineması

Sarraf Salomon’dan Sokak Kızı Kirpi’ye: Sinemamızın Yahudileri 

Ulusal sinemada Yahudiler, adeta yokmuşçasına birkaç karikatür tiplemenin ötesine geçemediler. Geniş toplum kesimleri için bilinmezliklerini korudular. “Kulüp” dizisinde bir anda karşımızda beliren İstanbul fonundaki Yahudi cemaatinin bireyleri, yaşam pratikleri ve kültürleri biraz da bu bilinmezlikten ötürü büyük ilgi gördü. Sinemamız titiz bir yaklaşımla dilini ve konu çeperini zenginleştirdikçe “Kulüp” gibi yenilikler içeren dizilerin gördüğü ilgiyi […]

Devamını Oku