Sarraf Salomon’dan Sokak Kızı Kirpi’ye: Sinemamızın Yahudileri 

Ulusal sinemada Yahudiler, adeta yokmuşçasına birkaç karikatür tiplemenin ötesine geçemediler. Geniş toplum kesimleri için bilinmezliklerini korudular. “Kulüp” dizisinde bir anda karşımızda beliren İstanbul fonundaki Yahudi cemaatinin bireyleri, yaşam pratikleri ve kültürleri biraz da bu bilinmezlikten ötürü büyük ilgi gördü. Sinemamız titiz bir yaklaşımla dilini ve konu çeperini zenginleştirdikçe “Kulüp” gibi yenilikler içeren dizilerin gördüğü ilgiyi yakalayabilir. 

Geçen hafta sinemadaki Ermeni karakterleri yazarak sinemamızdaki azınlık karakterlerin izini sürmeye başlamıştım. Serinin ikinci halkası olarak bu hafta ulusal sinemadaki Yahudi karakterlere odaklanacağım. 

TEKRAR EDEN TİPLEME: PARAGÖZ SARRAF 

Akademisyen Dilara Balcı, ‘Yeşilçam’da Öteki Olmak’ isimli değerli kitabında azınlıkların sinemamızdaki yansımalılarının datasını tutar. Balcı sinemamızdaki Yahudi temsilleri için şu ifadeyi kullanıyor: 

“Yeşilçam filmlerinde yer alan Yahudi temsilleri, Rum ve Ermenilere göre daha tek tip ve karikatürizedir. Birbirine benzer meslekler icra eden bu tiplerin, geleneksel tiyatrodaki Yahudi tiplemesiyle de büyük benzerlik gösterdikleri görülmüştür. Filmlerdeki Yahudi karakterler, Karagöz ve ortaoyunundakilere benzer biçimde çoğunlukla kuyumculuk veya sarraflık yapan, korkak ve hesabını bilir erkeklerdir. ” 

Balcı, Yeşilçam’ın zirve döneminde azınlık temsili olan 83 filmden bahseder: 

“1960-1980 yılları arasında çekilen ve gayrimüslim temsilleri içerdiği saptanan 83 filme ulaşılmıştır. Bu filmlerde 52 Ermeni, 49 Rum ve 17 Yahudi olmak üzere l18 gayrimüslim tip ve karakterin yer aldığı görülmüş…” 

Balcı’nın da ifade ettiği gibi sinemamızda Yahudi bir karakterin varlığından söz etmek oldukça güç. Tipleme düzeyinde özellikle 1980’e kadar farklı filmlerde sarraf, rehinci, paragöz özellikler gösteren tiplemelerle karşılaşmak olası. “İlk Göz Ağrısı” (1963) “Sürtük” (1965) ve “Sürtük” (1970), “Karakolda Ayna Var” (1966), “Umut Dünyası” (1973), “Sayılı Kabadayılar” (1974), “Bizim Kız” (1977), “Şekerpare” (1983) filmleri bu çerçevede sayılabilir. 

Memduh Ün’ün yönettiği 1958 ve 1971 yapımı iki versiyonu olan “Üç Arkadaş” filmlerinden geçen hafta Ermeni karakterleri sıralarken bahsetmiştim. Yönetmen, Ermeni Artin karakterini dahil ettiği üç arkadaşın dostluğunu anlatırken olanca insani noktalardan hareket ederek, aralarında bir ırk ya da inanç ayrımı yapmadan resmediyordu. Ancak filmde yer alan, klişe bir mizah unsuru olan paragöz Yahudi tiplemesi için aynı yorumları yapamayız. Filmdeki Salomon Efendi rehinci ve tefecidir. Yönetmenin Artin karakteriyle verdiği insani mesaj ne yazık ki Salomon Efendi’ye kadar ulaşamaz. Çirkin, cimri, antipatik bir tiplemeyle filmde ırkçı ve antisemitik bir mizah unsuru olarak yer alır. 

UÇAKAN’IN KÖTÜ NİYETLİ MANNHEIM’I 

Mesut Uçakan’ın çektiği 1984 yapımı “Öç” filminde bu kez Yahudi karakter, mizah unsuru ya da sarraf olarak değil, ülkenin gençlerini yönlendirmeye çalışan biri olarak çıkar karşımıza. Filmde; sol görüşlü silahlı şiddet örgütü mensuplarının yurt dışına kaçmalarına aracılık eden Mannheim isimli Yahudi karakterin kısa bir rolü vardır. Yönetmen örgütçü gençleri esasen iyi niyetli ama şiddete yönlenmiş Anadolu çocukları olarak resmederken, Yahudi Mannheim’i de onları stratejik olarak yönlendirmeye çalışan bir çeşit üst aklın temsilcisi gibi göstermeyi uygun bulur. Filmin sonunda gençler, Mannheim’in yönlendirmesiyle yurt dışına kaçmak yerine ülkede kalırlar. Uzayan tartışmalarından sonra jandarmaya yakalanmalarını yüzlerindeki tebessümle karşılarlar. Filmin mutlu sonu, Yahudi Mannheim’e uyup yurt dışına çıkmak değil jandarma otobüsü içinde tutsaklığa yolculuktur. 

9’UN SOKAK KIZI KİRPİ: ‘BOYNUNDA YILDIZ TAŞIYOR AYNINDA HAVRANIN KAPISINDA DA VAR’ 

Ümit Ünal’ın 2002 yapımı ilk uzun metrajlı filmi “9”, İstanbul’un eski bir mahallesinde öldürülen kimsesiz bir kızın katilini bulmak için yapılan sorgulamalar toplamından oluşan oldukça yaratıcı bir filmdi. Öldürülen kimsesiz Kirpi (Esin Pervane) lakaplı kızın Davut yıldızı taşıması, Aşkenaz Yahudileri tarafından kullanılan İbranice ve Almanca karışımı bir dil olan Yidiş dilinde bir şarkı mırıldanması ve havranın çevresinde takılmasından onun Yahudi olduğunu anlarız. Filmde mahalle sakinleri çapraz kurguyla bu genç Yahudi kız cinayetiyle ilgili sorguya çekilirler. Eski solcu kırtasiyeci Salim (Cezmi Baskın), zihnini yitirmiş, kulübede yaşayan Amerikalı (Rafa Radomisli), anaçlığıyla bilinen, dini bütün Saliha (Serra Yılmaz), mahallede kabadayılığa özenen milliyetçi duygularını dilinden düşürmeyen kasabın oğlu Tunç (Fikret Kuşkan), eşcinselliğini saklamaya çalışan fotoğrafçı Firuz (Ali Poyrazoğlu) ve Saliha’nın oğlu Kaya (Ozan Güven) polis sorgusunda sırayla karşımıza çıkarlar. 

Kirpi’nin Yahudiliğiyle ilgili mahallelinin yorumları azınlık algısıyla ilgili somut örnekler barındırır: 

Tunç: Boynunda yıldız taşıyor aynında havranın kapısında da var 
Sultanahmet’te gavur kaldırıyorum ara sıra, bunların bir kısmı hac takar. Bir de böyle yıldızlı götürdüydüm. 

Firuz: Öyle kolyelerden her yerde var. 1 milyonu veriyorsun alıyorsun. Kolye takmayla Yahudi mi olunur? Onda Yahudi tipi yoktu, Rum olabilir, Romen olabilir, Rus nataşa fahişesi olabilir. 

Saliha: Yani Yahudiymiş ama Allah taksiratını affetsin. 

“9”, bir mahalle özelinde sunduğu ülke projeksiyonuyla 2000’lere gelindiğinde de azınlık algısının büyük değişiklikler içermeden hâkim toplum yapısı içinde varlığını devam ettirdiğini, gerilim dozu yüksek politik bir bakış açısıyla ve zekice oluşturulmuş bir kurguyla beyazperdeye yansıtır. Yönetmen görünen hâkim stabil yapının altında saklı kalmış, bastırılmış şiddeti bireyden devlet aygıtına kadar ustaca gün yüzüne çıkarır. 

Ulusal sinemada Yahudiler, adeta yokmuşçasına birkaç karikatür tiplemenin ötesine geçemediler. Geniş toplum kesimleri için bilinmezliklerini korudular. “Kulüp” dizisinde bir anda karşımızda beliren İstanbul fonundaki Yahudi cemaatinin bireyleri, yaşam pratikleri ve kültürleri biraz da bu bilinmezlikten ötürü büyük ilgi gördü. Sinemamız titiz bir yaklaşımla dilini ve konu çeperini zenginleştirdikçe “Kulüp” gibi yenilikler içeren dizilerin gördüğü ilgiyi yakalayabilir. 

Rıza Oylum

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri, İran Sineması ve Film Gibi Geçti-Ediz Hun kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihazırda Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, Gazete Duvar’da köşe yazarı ve Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmeni olan Oylum; Türkiye PEN Yazarlar Derneği, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) ve FEDERO (Avrupa ve Akdeniz Film Eleştirmenleri Federasyonu) Üyesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Türk Sineması

Sinemada Atatürk: Kutsalın Dayanılmaz Ağırlığı

Disney +’ın Cumhuriyet’in 100. yılı için yaptırdığı Atatürk dizisini platform bünyesinde yayımlamaktan vazgeçip sinema ve televizyon yayını olarak vereceğini duyurmasından sonra ortaya çıkan durum aslında 100 yıldır tekrar eden bir Atatürk filminin yapılamama hikayesinin devamı. Atatürk’ün hayatı henüz yaşadığı dönemden başlayarak sinemaya çekilmeye çalışılsa da bir türlü istenilen sonuç ortaya çıkmadı. Ulusal sinemamızın tabu konularından […]

Devamını Oku
Türk Sineması

‘Güz Sancısından ‘Kulüp’e: Sinemada 6-7 Eylül Olayları

Üzerinden 67 yıl geçen bu kara günleri ısrarla yok sayarak, görmezden gelerek yıllarımızı geçirdik. Son derece trajik insan hikâyelerinin olduğu bu konuyla ilgili çekilen 2 dizideki birer bölümün yanında 1 tane de filmimiz var. Tomris Giritlioğlu’nun “Güz Sancısı” filmi. 67 yılın özeti, çekilen iki dizide birer bölüm, bir de sinema filmi… Netflix’te yayımlanan “Kulüp” dizisi, […]

Devamını Oku
Türk Sineması

Sinemada Rum Görünümleri: Çeteci Hrisantos’tan Göç Eden Tasula’ya

Yeşilçam sinemasında Rumlar erkekleri yaşlı meyhaneci, kadınları da çoğunlukla güzellikleriyle para kazanan genç kadınlar olarak temsil edildiler. 1990 sonrasında ise mübadele ve 6-7 Eylül olayları nedeniyle ülkeyi terk etmelerinin konu çeperinde daha insani bir tablo içinde beyazperdeye yansıdıkları oldu. İstanbul’da kurdukları spor kulüpleri, Lefter Küçükandonyadis gibi bünyelerinden çıkan sporcular, coğrafyaya kattıkları kültürel zenginliğin izleri ise […]

Devamını Oku