SİNEMADA SABAHATTİN ALİ

Türk öykücülüğünün kilometre taşlarından biri olan Sabahattin Ali, kısa yaşamına sığdırdığı eserleriyle etkisi silinmeyecek izler bıraktı. Edebiyatın farklı türlerinde nitelikli unutulmaz yapıtlar ortaya koyan usta yazarın eserleri birçok kez sinema perdelerine yansıtıldı.

Usta yazarın en sevilen kitabı olan Kürk Mantolu Madonna romanından yapılan uyarlamanın çekimleri sürüyor. 2016’da gösterime girmesi beklenen filmin vesilesiyle Türk sinemasında yapılan Sabahattin Ali uyarlamalarını inceledik.

İlk Uyarlama 1967’de

Türk sineması Sabahattin Ali’yi ilk keşfettiğinde yıl 1967’di. Yönetmen Yılmaz Duru Azap Yolu filminin senaryosunu Sabahattin Ali’nin Kağnı, Ses ve Gramofon Avrat öykülerinden hareketle yazar.

1960-80 arası Türk sinemasının en üretken dönemi kabul ediliyor.  Bir çok farklı yazarın eseri bu dönemde beyaz perdeye taşındı. Buna rağmen bir yılda yüzlerce filmin yapıldığı yıllarda bile usta yazarın eserleri Azap Yolu filminin dışında başka bir uzun metraj filme kaynaklık etmedi. 1977’de ise Aydın Çeçen’in çektiği Düşman isimli kısa film, Sabahattin Ali’nin aynı isimli öyküsünden yapılmış bir uyarlama idi.

70’li yıllardaki başka bir istisna ise İsmail Cem’in TRT Genel Müdürü olduğu kısa dönemde televizyon için edebiyat uyarlamaları çektirme projesiyle ortaya çıkmıştı. Usta yönetmen Metin Erksan’ın çektiği beş edebiyat uyarlamasından biri de Sabahattin Ali’nin Hanende Melek öyküsünden yapılan uyarlamaydı. Aynı proje içinde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Geçmiş Zaman Elbiseleri, Sait Faik’in Müthiş Bir Tren, Samet Ağaoğlu’nun Bir İntihar ve Kenan Hulusi Koray’ın Sazlık öyküleri Metin Erksan’ın titiz çalışmasıyla başarılı televizyon filmlerine dönüşmüştü. Çekilen filmler 1975’te TRT’de yayınlandı.

220px-Kuyucaklı_Yusuf_(film)_afiş

Kuyucaklı Yusuf ve Gramafon Avrat Sinemada

Feyzi Tuna 1985’te  Kuyucaklı Yusuf romanından aynı isimle yaptığı uyarlama, 80’li yıllarda yapılan iki uyarlamadan biri. Eserin aslına özen gösterilen yapımda, roman neredeyse sayfa sayfa görselliğin yeni dünyasına taşınmıştı. 127 dakikalık yapım, yönetmenin özenle çektiği edebiyat uyarlamalarından biridir.

Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali’nin ilk baskısı 1937 yılında yapılan,  yazarın ilk romanı. Cevdet Kudret, Sabahattin Ali ile yaptığı bir söyleşiye dayanarak eğer yazılsaydı ikinci cildin Çineli Kübra, üçüncü cildin de dağdan şehre inen Yusuf’un dünyasını konu alacağını yazar. ( “Sabahattin Ali Üzerine Notlar ıı” Varlık Dergisi, S.663 s.6)

1987’de yönetmenliğini Yusuf Kurçenli’nin yaptığı, senaryosunu yakın zamanda kaybettiğimiz Ayşe Şaşa’nın yazdığı Gramafon Avrat filmi de Orta Anadolu’da geçen bir Sabahattin Ali öyküsünden yapılmış başarılı bir uyarlamaydı. Yusuf Kurşenli, 1990’da Rıfat Ilgaz’ın Karartma Geceleri romanını da sinemaya uyarlamıştı.

Gramafon Avrat öyküsünden yapılan uyarlama da aslına sadık kalarak yapılmış bir uyarlama. Cumhuriyet’in yeni kurulduğu yıllarda, Konya’da oturak âlemlerinde dans eden ve bade sunan Cemile ile onu bu âlemlere taşıyan faytoncu Murat arasında geçen dramı anlatır. Oturak âlemlerinin gözdesi olan Cemile kendisi gibi eski bir oturak kadını olan Azime ile birlikte yaşamaktadır. Yaşadığı hayattan kurtulup bir kente göç etmek için para biriktirmeye çalışır. Faytoncu Murat’ın kendisine âşık olmasıyla birlikte kendisine aşık olan diğer erkeklerle sorunlar yaşamaya başlar. Bunlardan bir tanesi tüccar Ali’dir. Kasabanın ileri gelenlerinden zengin bir hovarda; Cemile’yi zorla bir oturak âlemine götürmek isteyince Faytoncu Murat katil olur. Cemile, kasaba’da yaşadığı sorunlar yüzünden Tüccar Ali’ye sığınır. Bu arada hapishanede sık sık Murat’ı ziyaret etmesi Ali’yi rahatsız eder. Kıskançlıklarına dayanamayıp geneleve yerleşir.

Kısa bir öyküden yapılan bu uzun metraj sinema filminde öykünün aslına sadık kalınarak yeni karakterler yaratılıp atmosfer zenginleştirilmiş. Türkan Şoray ve Hakan Balamir’in başarılı oyunculuklarıyla adından söz ettiren bu uyarlamada, yönetmen Sabahattin Ali’nin sade ama etkileyici anlatımlı öyküsünün altında ezilmemiş, özgün bir sinema filmi ortaya koymuş.

hasan

Aynı Yıl İki Uyarlama

1990’da Orhan Aksoy,  Ali’nin Hasa Boğuldu öyküsünü aynı isimle sinemaya taşır. Tahtacı köylülerinden bir kızla evlenmek isteyen kasabalı bir gencin yaşadıklarını beyaz perdeyle buluşturur. Obanın en güzel kızı Emine ile evlenmesi için töreler gereği sırtına 40 okkalık tuzla kasabadan obaya çıkması istenen Hasan bunu başaramayıp yolun orta yerinde nehre düşüp can verir. Kısa bir öyküden uzun metraj bir sinema filmi çıkaran yönetmen, oldukça sade ve abartısız bir uyarlama örneği ortaya koymuştur. Film öyküye sadık bir uyarlamadır. Öykünün omurgasını oluşturan obalı kasabalı ayrımı ve Tahtacı (Alevi)- Sünni ayrımı da filmde diyaloglar arasında kendini belli eder. Oyunculuklar da abartıdan uzak ve inandırıcıdır.

1990 Sabahattin Ali’nin iki kez sinemaya uyarlandığı yıl olmuştu. İrfan Tözüm’ün çektiği Devlerin Ölümü de Sabahattin Ali öykülerinden ortaya çıkmıştı. Çok yönlü sanatçı Bilgesu Erenus’un Çilli, Hanende Melek ve Yeni Dünya öykülerinden yazdığı senaryoyla çekilen filmin başrolünde Tarık Akan oynamıştı.

Kar-Beyaz1

Estetik Bir Uyarlama: Kar Beyaz

1990’da yapılan iki uyarlamadan sonra uzun yollar boyunca Sabahattin Ali’nin eserlerinden yapılan yeni bir  uyarlamayla karşılaşmadık. Yıllar sonra yapılan ilk uyarlama olan 2011’de Selim Güneş’in çektiği Kar Beyaz filmi ise Sabahattin Ali’nin Ayran öyküsünden yapılan bir uyarlama idi. Ulusal ve uluslararası festivallerde birçok ödül alan film, etkileyici bir görsellikle ve gerçekçi bir oyunculuğu bünyesinde barındırıyordu.

Selim Güneş’in çektiği Kar Beyaz, Ayran öyküsünü serbest bir uyarlamasıdır. Ayran öyküsünde, Sabahattin Ali,  bir dağ köyünde yaşayan ve iki küçük kardeşine hem analık, hem babalık yapan 12-13 yaşlarındaki Hasan’ın trajik öyküsünü anlatıyordu. Kar Beyaz filminin öykünün birebir bir yansıması olduğunu söylemek olanaksızdır. Öyküye nazaran daha zengin bir şahıs kadrosu ve daha zengin bir olay örgüsü olduğunu söylemek mümkündür. Yönetmen öyküden hareket etmekle birlikte olayın yaşandığı zaman dilimini değiştirmiştir. Ayrıca öyküde olmayan karakterlerle filminin oluşturmuş küçük sinemasal eklentiler yaparak özgün bir film ortaya çıkarmıştır.

İlkin özgün eserde Hasan’ın babasını göremeyiz. Kar Beyaz ise Hasan’ın babasının tutuklanıp cezaevine koyulmasıyla başlar.1938’de yazılan bu hikâye, seyircinin de hissedeceği biçimde bir darbe dönemine, 12 Eylül 1980’e kaydırılır. Üçüncü olarak Sabahattin Ali’nin hikâyesi demiryolunda geçerken, film, Karadeniz Artvin’e taşınır ve yeni karakterler eklenir. Özgün eserin tren istasyonu kasabadan köye giden minibüslerin durduğu ıssız bir yol kenarına çevrilmiştir.

Fotoğrafçı kökenli bir yönetmen olan Selim Güneş, ilk yönetmenlik denemesi olan Kar Beyaz’da estetik görüntülerle bezenmiş sahneler çekmeye önem vermiştir.

kurk-mantolu-madonna

Kürk Mantolu Madonna Film Oluyor

Bu uyarlamaların dışında özellikle Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna romanının sinemaya uyarlanması için de birçok çalışma yürütüldü. 2010 yılında Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı bizzat kendisi bu konuya müdahil olup 2 milyon Liralık bir bütçe oluşturdu ve çeşitli senaryolar üstüne çalışmalar yürüttü. Ancak bir sonuç alınamadı. Ayrıca 2012 yılında romanın sinemaya uyarlama hakkını satın almak isteyen Alman yapımcı Rolf Schübel, yazarın haklarının bağlı olduğu Onk Ajans’la görüşmeler yaptı. Ancak bu denemeden de bir sinema filmi çıkmadı. Nihayet oyuncu Mert Fırat ve yönetmen İlksen Başarır’ın sahibi olduğu Kutu Film eserin sinemaya uyarlanma haklarını yakın zamanda satın aldıklarını duyurdular. Kültür Bakanlığı’nın da desteklediği filmin yönetmenliğini İlksen Başarır yapacak. Romanın unutulmaz karakteri Râif Efendi’yi ise Mert Fırat oynayacak. 2016’nın en merak edilen yerli yapımlarından biri olacağı kesin.

Tükenmeyen Kaynak Sabahattin Ali

Kimi zaman eğitici-öğretici örnekler veren, kimi zaman çeşitli ideolojik yakınlıklar, bazen de bireysel çıkışlarla özgün yapıtlara imza atabilen Türkiye sineması; Türk edebiyatıyla olan birlikteliğini sinemamızın başlangıcından bu yana sürdürüyor. Son yıllarda sinema-edebiyat birlikteliği, televizyon dizileriyle olabildiğince ticari bir hâle sokulup ‘aşksız’ bir birlikteliğe dönüşmüşse de, sinema ve edebiyatın ilişkisi daha uzun yıllar farklı boyutlarda devam edeceğe benziyor.

Azap Yolu (1967, ) Hanende Melek (1975), Kuyucaklı Yusuf  (1985), Gramafon Avrat (1987), Hasan Boğuldu (1990), Devlerin Ölümü (1990) ve Kar Beyaz (2011) filmleriyle Türk sinemasında eserleriyle var olan Sabahattin Ali, sade ve etkileyici dili ve gerçekçi kurgularıyla yönetmenler için her zaman beslenilen bir isim oldu. Eserlerinin yazılmasının üstünden elli yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen kitapları hâlâ en çok okunan eserlerin başında geliyor. Bu gerçeklik ışığında önümüzdeki dönemde de Sabahattin Ali eserlerinin yeni sinema uyarlamalarının olması kuvvetle muhtemel görünüyor.

 

Rıza Oylum

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri, İran Sineması ve Film Gibi Geçti-Ediz Hun kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihazırda Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, Gazete Duvar’da köşe yazarı ve Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmeni olan Oylum; Türkiye PEN Yazarlar Derneği, FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) ve FEDERO (Avrupa ve Akdeniz Film Eleştirmenleri Federasyonu) Üyesidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Türk Sineması

Sinemada Atatürk: Kutsalın Dayanılmaz Ağırlığı

Disney +’ın Cumhuriyet’in 100. yılı için yaptırdığı Atatürk dizisini platform bünyesinde yayımlamaktan vazgeçip sinema ve televizyon yayını olarak vereceğini duyurmasından sonra ortaya çıkan durum aslında 100 yıldır tekrar eden bir Atatürk filminin yapılamama hikayesinin devamı. Atatürk’ün hayatı henüz yaşadığı dönemden başlayarak sinemaya çekilmeye çalışılsa da bir türlü istenilen sonuç ortaya çıkmadı. Ulusal sinemamızın tabu konularından […]

Devamını Oku
Türk Sineması

‘Güz Sancısından ‘Kulüp’e: Sinemada 6-7 Eylül Olayları

Üzerinden 67 yıl geçen bu kara günleri ısrarla yok sayarak, görmezden gelerek yıllarımızı geçirdik. Son derece trajik insan hikâyelerinin olduğu bu konuyla ilgili çekilen 2 dizideki birer bölümün yanında 1 tane de filmimiz var. Tomris Giritlioğlu’nun “Güz Sancısı” filmi. 67 yılın özeti, çekilen iki dizide birer bölüm, bir de sinema filmi… Netflix’te yayımlanan “Kulüp” dizisi, […]

Devamını Oku
Türk Sineması

Sarraf Salomon’dan Sokak Kızı Kirpi’ye: Sinemamızın Yahudileri 

Ulusal sinemada Yahudiler, adeta yokmuşçasına birkaç karikatür tiplemenin ötesine geçemediler. Geniş toplum kesimleri için bilinmezliklerini korudular. “Kulüp” dizisinde bir anda karşımızda beliren İstanbul fonundaki Yahudi cemaatinin bireyleri, yaşam pratikleri ve kültürleri biraz da bu bilinmezlikten ötürü büyük ilgi gördü. Sinemamız titiz bir yaklaşımla dilini ve konu çeperini zenginleştirdikçe “Kulüp” gibi yenilikler içeren dizilerin gördüğü ilgiyi […]

Devamını Oku